Çarlık Rusya’sının işgal ve zulmünden sonra Bolşevik İhtilali’nde ve Ermenilerin baskınlarında binlerce evladını kaybeden; son çare olarak mazlumların hamisi Osmanlı Devleti’nden yardım isteyen bir Müslüman halk düşünün.
Birinci dünya Savaşı’nda yedi cephede büyük kahramanlıklar göstermiş, gücünün üstünde bir gayretle İslam beldelerini ve Müslümanları savunmuş olan Osmanlı Devleti; bu yardım çığlığına sessiz kalmadı. Son bir gayretle hem Rusya’yı ve İngiltere’yi hem de müttefiki Almanya'yı karşısına alarak yardıma koştu.
Hatta devletin resmi haberleşmesini kullanmadan çok gizli irtibatlarla gözü pek subaylarını ve savaştan arta kalan silah ve cephanesini hiç tereddüt etmeden, hiçbir karşılık beklemeden bölgeye gönderdi Enver Paşa.
Trablusgarp Savaşı’nda büyük kahramanlıklar gösteren bu yüzden rütbesi Binbaşı olduğu halde kendisine Fahri Ferik (Tümgeneral) payesi verilen Nuri Paşa; 25 Mayıs 1918 tarihinden itibaren Gence’ye gelerek yeni kurulan Kafkas İslam Ordusu’nun başına geçti. Dört ay boyunca geceli gündüzlü büyük bir fedakarlıkla Azerbaycanlı kardeşlerinin kurtarılmasına çalıştı.
Nihayet 15 Eylül 1918 tarihinde yani o meş’um Mondros mütarekesi’nden sadece 45 gün önce Bakü’yü fethederek Azerbaycan halkını İngiliz, Rus ve Ermenilerin zulmünden kurtardı. Azerilerin sevgili “Nuru Paşası” bitmeyen enerjisi ile Karabağ’ı Ermenilerden temizledi ve Dağıstan’da Derbent ve Mahaçkale’yi zapt etti.
Mondros Mütarekesi ile yeniden İngilizlere teslim edilen Bakü’den ayrılan Nuri Paşa başladığı işi yarım bırakacak bir insan değildi. Ağabeyi Enver Paşa’nın iznini alarak Osmanlı ordusundan istifa etti ve Azerbaycan ordu komutanı oldu. Bunu haber alan İngilizler telaşa kapıldılar. Hem Osmanlı devletine hem Azerbaycan Hükümetine baskı yaparak Nuri Paşa’nın görevi bırakmasını istediler.
Sonunda 17 Kasım’da Bakü’yü işgal eden İngilizler yeni kurulan Osmanlı hükümeti vasıtasıyla Nuri Paşa’nın Azerbaycan’dan ayrılmasını sağladılar. İngilizler İstanbul’a gelen Nuri Paşa’yı tevkif ederek Batum’da Ardahan Kışlasına hapsettiler. 8 Ağustos 1919’da Batumlu ve Azerbaycanlı fedailer onu hapishaneden kaçırdılar.
Şimdi maalesef Azerbaycan hükümeti merhum Nuri Paşa’nın kemiklerini sızlatıyor!
TÜRKİYE DAİMA AZERBAYCAN’IN YANINDA
Türkiye her zaman kardeş Azerbaycan’ın yanında olmuş, zor günlerinde daima yardım elini uzatmıştır. Son Karabağ Savaşı Türkiye’nin desteği ile kazanılmıştır. Bu gerçekleri kendileri de başta Cumhurbaşkanı Aliyev ve diğer yetkililer her zaman dile getirmektedirler.
Cumhurbaşkanımız tarafından gerçek manada kardeşlik ifadesi olarak “İki devlet tek millet” olarak görülen Azerbaycan acaba Filistin meselesinde niçin terör örgütü İsrail’in yanında duruyor.
Güya eskiden beri iyi ilişkileri, ticari ve askeri anlaşmaları, özellikle petrol satışları varmış. Daha önceki zulümlerine ve Gazze’ye uyguladığı ablukaya rağmen İsrail’le var olan ilişkilerine bir şey denilemez. Fakat 7 Ekim Aksa Tufanı bir milattır. Bu tarihten sonra yapılan ticaretin de iyi ilişkilerinde açıklaması olamaz. Bu resmen Siyoniste verilen soykırım desteğidir.
Azerbaycan halkının Ermeni katliamlarında şehit edilmesini ne çabuk unuttunuz!
İŞGALCİ SİYONİSTLE DOSTLUK KABUL EDİLEMEZ!
Aksa Tufanı 7 Ekim 2023’te başladı. İki yıla yaklaşan bu soykırım ve vahşetin tüyler ürperten görüntüleri ortadayken, 54 bine yaklaşan şehit sayısı vicdanları kanatırken, Avrupa zalimleri bile artık bu katliama son verilmesini isterken, bu siyonist seviciliği nereden çıktı?
Ruslardan, İngilizlerden ve Ermenilerden gördükleri zulümlere rağmen; nasıl bu işgalci, katil teröristlere dostluk ve muhabbet gösterebiliyorlar? Ermenilerin yaptığı katliamlarda can veren binlerce şehidin kabrinde kemikleri sızlamaz mı?
Aslına bakarsanız Ermeni terörü ve soykırımı ile Siyonist soykırımı birbirinin benzeridir. Hiçbir gerekçe olmasa bile aynı kategorideki bu Siyonist katillere en azından bir tepki göstermeleri gerekmez mi?
Basit bir tercih gibi görünebilir ama işgalci İsrail’in şarkıcılarına tam puan vermek de ne oluyor? “Zalime taraftar olanlar elbette bunun hesabını verecektir.”
DEHŞETE DÜŞÜREN FOTOĞRAF
Bu fotoğrafı görünce dehşete düştüm. Fotoğrafın altında şu ifade var:
Azerbaycan Savunma Bakanı Zakir Hasanov, mevkidaşı İsrail Savunma Bakanı Israel Katz ile Tel Aviv'de görüştü. Görüşmenin ana odağının Azerbaycan-İsrail ilişkileri ve askeri iş birliğinin geliştirilmesi olduğu ifade edildi.
Sen Hasanov eline bulaşan kanı ne ile temizleyeceksin! Zalime verdiğin desteğin ne dünyada ne de ahirette hesabını asla veremezsin!
Azerbaycan’ın, yalnız kalan terörist işgalci İsrail’in son destekçisi olması gerçekten çok üzücü büyük bir olay. Bu yapılan gafletin ne Türklüğe ne Müslümanlığa ne de insanlığa sığmadığı çok açıktır..
Dikkat ederseniz son zamanlarda bazı Türk Cumhuriyetleri de Kıbrıs politikası üzerinden Türkiye’ye ters düşen tavırlar içine girdiler. Bu tür çıkışları önceden sezmek gerekiyor. En azından şu anda bu politika değişikliğini iyi tahlil edip gerekli tedbirleri almak lazımdır.
Fakat Azerbaycan ile yakınlığımız hiçbir ülkeye benzemiyor. Diplomatik bir dille, kırmadan dökmeden bu Siyonist seviciliğinden vazgeçmeleri gerektiği kendilerine bildirilmeli hatta ihtar edilmelidir.
BİR REKTÖRÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Önemli bir üniversitenin rektörü, aynı zamanda Ak Parti milletvekilliği yapmış ünlü bir kişi. İşgalci İsrail’in bir şarkıcısının konseri iptal edildi diye tepki gösteriyor. Bunu da demokratik bir tavırla yaptığını söylüyor.
Bir konser iptali normal durumlarda hoş karşılanmayabilir. Fakat dünyanın gözü önünde iki yıla yakın bir zamanda 54 bin Filistinliyi katleden, Gazze’yi harabeye çeviren gözü dönmüş katil Siyonistler ile ilgili hiçbir demokratik davranış söz konusu olamaz. Bırakın demokrasiyi insanlıkla ilgisi kalmamış bu vahşi barbar teröristleri ima yoluyla bile savunmak en büyük vebaldir.
Milletvekilliği yapmış bir rektör hassas meselelerin farkında değilse, pervasızca bir mesajla insanların tepkisini çekiyorsa, biz gençlere neyi nasıl anlatacağız. Koskoca rektör en azından böyle bir ortamda bu mesajın atılmasının uygun olmayacağını nasıl düşünemez. Cenaze evinde taziye esnasında kahkaha atılmasından farksız bu tavrın vicdanları nasıl rahatsız ettiğini acaba anlamadı mı?
Unutulmasın ki, kamuoyu her zaman küçük meseleleri sürekli takip eder. Onunla ilgili yapılan yorumlara, alınan tedbirlere ve gerekirse verilecek yaptırım kararlarına odaklanır. Sonuca göre de vicdanında artı ve eksi puanlar oluşur.
Dışişleri Bakanı pek yoğun işleri arasında Azerbaycan ile ilgili bu vahim tabloyu görmeli ve uygun bir diplomatik dille kardeş ülkeyi uyarmalıdır. Yoksa “Tek millet iki devlet” söylemi ütopya olmaktan öteye gidemez.