Derin Gerçekler

Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Fitne zamanıdır. Ahir zamanda ortaya çıkacak karışıklık “büyük fitne” olarak tanımlanmıştır. Bugün yaşamakta olduğumuz bir çok olayda bu fitnenin yansımalarını görmek mümkün. Yüksek binalar, mal-mülk, para peşinde koşan insanlar, ölenin niye öldürdüğü, öldürenin niye öldürdüğünü bilmediği kör bir savaştan söz ediliyor. Yiyip doymayan, ailenin dağıldığı, varlık içinde yokluk yaşanan bereketsiz bir zamana çattık. Bu dönemden söz eden hadislere kıyamet fitnesine atıfla  “Fiten Hadisleri” denmektedir. “Fitne” etimolojik olarak, içinde çok az da olsa altın madeni olan bir taşın, ezilip, eritilerek, onun içindeki altını cürufundan ayrıma işlemine de fitne denmektedir. Yakıcı ateşle yapılan bu zor işlem, fitnenin yakıp, eriteceği zor bir imtihanı ifade etmektedir.

Munafikun suresinin 9. Ayetine bakar mısınız? Yani mallarınızın çokluğuyla, azlığıyla veya infakıyla, zekâtıyla; evlatlarınızın başarısıyla, başarısızlığıyla ya da geleceğiyle imtihan edileceksiniz. Allah’ın size ömrünüzü sürdürmeniz ve infak etmeniz için emanet ettiği nimetlerin üzerine çöküyor musunuz, yoksa onları hakkı olanlarla paylaşıyor musunuz? Ya da haddiniz olmadığı halde başkalarının hakkını gasp ederek, evlatlarınızın gelecek rızkını garanti altına almak için yatırım mı yapıyorsunuz? Burada ne deniyor: “Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ın istediği gibi bir hayat yaşamaktan alıkoymasın. Kim(ler) böyle yaparsa, işte onlar zarara uğrayanlardır.” Ayrıca imtihanın derinliğini ve ciddiyetini daha detaylı görmek istiyorsak Tevbe 9/24. ayetine de bakabiliriz. Ve iyi bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız (imanınızı ölçmek ve kemâle ermeniz için) birer imtihan vesilesidir. Ve büyük mükâfat âhirette Allah'ın yanındadır. “Müslüman olduk” demekle yakamız bırakılıvermeyecek.
Tevbe 24: “Onlara: ‘Eğer babalarınızı, oğullarınızı, kardeşlerinizi, hanımlarınızı, akrabalarınızı, kabilenizi, elde ettiğiniz malları, servetleri, kesada uğramasından içiniz titreyerek korktuğunuz büyük ticarî kazançları, hoşlandığınız evler ve meskenleri, Allah ve Rasulünden ve Allah yolunda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak yapacağınız cihattan daha çok seviyorsanız, artık Allah'ın planı gerçekleşinceye, dini, düzeni hakim oluncaya kadar bekleyin. Allah doğru ve mantıklı düşünmeyi terketmiş, fâsık, âsi, bozguncu bir kavmi doğru yola sevketme lütfunda bulunmayacak, başarı nasib etmeyecektir’ de.”
“Allah'ı unutup da, Allah'ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar, yoldan çıkmış kimselerdir.” Mallarınız, makanlarınız, çocuklarınız, akrabalarınız ve kabileniz, taraftarlarınız sakın size, Allah’ı hatırlatmayı ve O'nun yolunda çalışmayı unutturmasın. İşte böyle yapanlar, gerçekten hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Fitne sözlükte "günah, yargılama, ayaklanma, çekişme, çatışma, karışıklık, kargaşa, geçimsizlik, huzursuzluk, arabozuculuk, karıştırıcılık, fitnekarlık, ateşle yakma, sınama, sınav, fikir ayrılığı ve yoldan çıkma, iç savaş” gibi anlamlara gelmektedir. “Fitne kıtalden beterdir” denmiştir.
Fitne zamanlarında ve sonrasında büyük bir irtidat hadisesi yaşanır. İnsanlara neye, kime inanacağını şaşırır ve kendi zanları ile karşısındakileri tekfir ederler. Bilgi sahibi olmadıkları konularda hüküm verirler. “İrtidat” dinden dönmek demektir. Dinden dönene “mürted” denir.
İnandığı gibi yaşamayan insanlar yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. İnsanlar önce akıllarını bırakıp heva ve heveslerinin peşinde koşmaya başlarlar. Nefislerine uyarlar, Allah yolunda çileyi bırakıp dünyevi rahatları için başkalarının hak ve hukuklarını görmezden gelirler. Derken vicdanlarını kaybeder, nefislerinin, heva ve heveslerinin peşine takılır. Önce ahlaklarını, sonra da imanlarını derken ibadetlerini terkederler, muamelatlarında dinlerinin etkisi azalır ve dini gelenekler, semboller yerinde dursa da, artık onlar, esasen iman etmiş değillerdir. Eğer menfaatleri gereği, inanmadıkları halde inanıyormuş gibi yapıyorlarsa, bu daha da kötü olan münafıklıklarındandır. Ahlak ve vicdanlarını kaybetmiş kişilerin Müslümanmış gibi görünmeleri aslında Müslümanların izzetine karşı bir saldırıdır.
İrtidat bu açıdan bakıldığında, kalplerinden hastalık bulunanları, zor süreçte ateşle imtihanında altından ayrılıp cürufta kalması gibi bir durumu ifade eder. Allah (cc) zaten insanları, mal, can, sevdikleri ile azaltarak ve artırarak imtihanı, bunların ümmetin safiyetine zarar vermemesi için bir vesiledir. Yani fitne, bir yanı ile musibet, bir yanı ile arınmadır.
Deizmden de beter bir Tusinami geliyor. Bu İstanbul depreminden de beter. Cehennem ateşini söndürecek bir itfaiye de yok. Yardım edecek kimse de olmayacak o gün. Namaz kılan birinin rüşvet alması, dindarlar arasında yayılan kumar, fuhuş ve ahlaksızlığın, genç nesiller üzerindeki olumsuz etkisi en az o haltı yiyenler kadar tahrip edici bir durum. Batılın mediada estetize edilerek anlatılması saf zihinleri bozarken, ahlak dışı davranışlar adeta bir pandemi gibi yayılıyor. Bunun aşısı, ilacı da yok, başkaları tarafından enjekte edilecek. Bunun aşısı iman, ilacı ahlak, ibadet, muamelat, akıl ve hikmet. Siyasi rezillikler, adaletteki tefessüh, piyasadaki inkıraz hepsi üstüste geldi. Bir çok olumsuzluk, şüyuu vukuundan beter hale geldi. İrtitad fitnesine karşı topyekun bir seferberliğe ihtiyaç var. İrtitad sonrası dönemler milli bir felakete dönüşür. Sahip olduğunuz şeyler sizi korumaz, koruyamaz, aksine onlar fitneyi artırır, büyütür. Varlık içinde yokluk çekersiniz, terör patlar, intiharlar, hastalıklar artar, aileler dağılır.
Farkında mısınız, oraya doğru sürükleniyoruz. Dini yapılar çöküyor, siyaset çözüm üretemiyor, ekonomin hali malum. Adalet desen, yürekleracısı. Ve bu durum, sadece Türkiye için değil, İslam dünyası için de böyle. Sadece İslam dünyası için değil, tüm dünyada benzer bir durum yaşanıyor.
Neyse, bu karanlık gecenin de bir aydınlık sabahı olacaktır. Karanlın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Bu karanlıklar içinde tüm dünyada vicdan ve erdem temelli bir uyanışın işaretini de görmeye başladık elhamdülillah. Firavun’un, Nemrut’un, Kisra’nın,  Müsrekbirlerin zulüm sarayları yıkıldı, yine yıkılacak ve yeni bir uyanış gerçekleşecek inşallah. “Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın.” Bunun zamanının vesilesi, bizim akıl, cesaret ve çabamızla ilgili. Yol uzun, engeller çok, sayımız az. Ama unutmayalım, Allah'ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Allah zalimlerden yana değil, kendinden yana olanların yanındadır.
Selam ve dua ile.