Birileri Erdoğan’ı göndereceklermiş! Erdoğan’ın adamları da, İmamoğlu’nu sahaya sürüp İmamoğlu üzerinden Kılıçdaroğlu’nu, partisini ve 6’lı masayı dağıtacaklarmış! Bu ve benzeri bir çok iddia sıralanıyor! Bu duruma göre de Akşener filan hepsi aktör. Ötekilere göre Akşener CHP’yi zayıflatıp, kendinin lider olduğu yeni bir ittifak kurmak istiyor. AK Parti'den gelecekler, MHP’den gelecekler, Soylu’dan gelecekler, al sana yeni bir ittifak. CHP son seçimde %24 mü almıştı, %10’da HDP’den gelen olsa %34. Bu ikisi bile bugün siyasette ana ağırlık merkezlerinden biri olmaya yetiyor. Her ikisi de birbirine muhtaç.
Akşener’in liderliğinde bir oluşum, zaten kendi içinde bir koalisyon olan İYİ Parti’de kendi içinde ciddi sorunlara yol açabilir. Çünkü partinin şasesi istiab haddinin üstünde bir yükü taşıyamaz. Seçime doğru giderken, siyasetin zemini maalesef dağılma noktasında.

Bakın, yarın aday gösterilmeyecek hiç kimse partisine de, liderine de vefa filan gösterecek değil. Siyaset ciddi anlamda bir atomizasyon sürecine giriyor. Ciddi pazarlıklar, tehditler, şantajlar yaşanacak gibi gözüküyor bu süreçte. Kasetler, dosyalar servis edilebilir.
Ne yapalım, bu da bizim KADERimizmiş.
Olan her şey bir kaderdir.
İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, 6’lı masa, öte yandan Erdoğan ve Bahçeli hepsi bizim kaderimiz.
Çakıcı, Ağar, onların da bir kaderi var, Biz de onların kaderiyiz, onlar da bizim kaderimiz. Bunlar hayır da olsa şer de, Allah'ın iradesi içinde olan şeyler. Birileri iyilik, birileri kötülük yapacak, iyilik yapanlar cennete, kötülük yapanlar cehenneme gidecek. Allah cc de bu hercümerç edilen dünyada kendi rızasını seçen, direnenleri, sabreden, şükreden, akıllı, dürüst ve cesur insanları mükafatlandıracak.
Biden ya da Trump, Putin'de bizim kaderimiz. Doğduğumuz ana babayı, zamanı, toprağı, derimizin rengi ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Sonunda herkesin bu  şartlarda iyi ve kötü günde  yaptıklarının hesabının sorulacağı ve karşılığının verileceği bir gün var.
SDE’nin koordinatörü Alper Tan geçen gün bir Twit attı, “2020 Rand raporundan anlaşılacağı üzere 2023 seçimleri partiler arasında değil, kendi eksenini tahkim eden Türk Devleti ile hegemonyasını devam ettirmek isteyen ABD arasında yaşanmaktadır. Muhalif partiler bu senaryoda rol alıyor” diye.
O senaryo neydi: RAND Corp. 2020’de bir rapor yayılnamış, o raporda deniiyor ki; “Madde: 2- Demokrasi “in”, Erdoğan “Out” Muhalif bir lider ya da muhalif bir koalisyon 2023’ten sonra Erdoğan'ı yenmeyi başarır ve bunun marifetiyle 2017’de halk oyuyla  yapılan anayasa değişiklikleri  geri alınırsa, Türkiye yüzünü daha çok batıya çevirdiği bir dış politika ve güvenlik politikasına geri dönebilir.”
Bu RAND Corp, FETÖ’nün arkasındaki örgüt. Şu “Ilımlı İslam” politikasının senaryosunu yazan proje. Bu senaryoya göre “ABD’nin senaryosu “Gerçek Demokrasi, Erdoğan’ın seçimle alaşağı edildiği bir Demokrasidir.”.
Zaten Biden daha geldiği ilk günden kendilerinin Türkiye’de muhalefeti destekleyecekleri açıklaması boşuna değildi. Siyasilerin konuşmalarını dinleyin yaptıkları işlere bakın, kimin hangi senaryonun figüranı olduğunu görebilirsiniz. Bizler de dönüp kendi nefsimize bakalım. Allah'ın bizim hakkımızdaki hükmünü görmek istiyorsanız, kitabı okuyun ve sizi ne işle meşgul ettiğine bakın. Aynı şey AK Parti için de geçerli. Anlayacağınız siyasette “Yerli ve milli” olan fazla bir şey yok. Geriye kalan siyaset canbazlığı. Bir ipte de iki canbaz oynamıyor ve işin kötü yanı ip çürük ve herkes ipe asılıyor. Bu ip bu kadar canbazı taşıyamaz.

Herkesin bir planı var, ama Allah'ın da bir hükmü var. Ve O'nun iradesi herşeyi kuşatır. Sonuçta “Hüküm Allah'ındır” ve “La galibe İllallah...” Kim ne yaparsa yapsın, aslında Allah'ın hükmüne doğru koşar. O Allah’ın hükmünden kaçtığını zannederken bile, kaçtığını sandığı şeye doğru koşar. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir. Bugün tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var. Bakın, Peygamberler de, Şeytan da Allah’ın iradesi içindedir, Amerika da, İsrail de. Evet, Şehidler de, zalimler de, mazlumlar da, çalan da, malı çalınan da.

“Çocuk Gelin” hikayesi, “Ahmak davası”, “Saraçhane mitingi” hepsi bizim ve bu süreçte bir şeyler yapan, ya da yapması gerekirken yapmayanların kaderidir. Birilerinin bu seküler senaryosu, aslında Ahiret için bir imtihan vesilesinden başka bir şey değil. Herkes şu ana kadar suçüstü oldu, bundan sonra öyle olacak. Kim tuzak kurdu, kim kimlerle anlaştı, herkes ve herşey, kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuşulanlar, şifreli mesajlar, kurye  ile gidip-gelen mesajlar, akıldan geçenler, kalpten geçenler, en hızlı “Etik Hacker”ler topluluğı “Kiramen Kabin”in kaydında. Onlar sobelendiler. Suçüstü oldular. O gün onların koruyucuları onlardan yana olmayacak, onların elleri, dilleri, o kendilerine emanet edilen her şey, dile gelip aleyhlerine şahidlik edecekler. Allah zalimler topluluğuna yardım etmeyecek. O zalimlere tanınan zaman ve hemen engellenmemeleri, Allah’ın gazabını artıran bir iş üzerinde olmalarındandır. Zulümlerinin kemali, mazlumların ayaklanmaları ve zalimlerin yakıcı bir ateşe hazırlanmaları için onlara tanınan bir mühletten başka bir şey değildir. Sonunda zulüm ile abad olunmaz ve her kemalin bir zevali de vardır.
Allah (cc) bizeleri, nimetlerini kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir ki, gerçekten iman edenler ile, inkarcılar belli olsunlar, Allah mazlumlar eli ile zalimleri cezalandırsın diye. Din günü elleri ve dilleri leyhlerinde şahidlik edileceklere ne mutlu!
Kim ne yaparsa kendine yapar. Kim “ıslah ediyoruz” diye “Bozgunculuk” yapıyorsa, Allah onların oyunlarını bozar ve kurdukları tuzakları, tuzak kuranların başına geçirir. Bu kişi, örgüt, ülke, cemaat farketmez. Bütün bu imtihanlar içinde yüzü Hakk'a dönenler, Allah’ın ipine tutunanlar Allah’ın rızasına ulaşacaklardır. Onları da vuran bu musibet, bir imtihan olarak onların yüzünü güldüren, bir göz aydınlığı olan “müjde”ye, cömert bir ikrama sebeb olurken, o iş’te  hile ve zulme sapıp Allah’ın rızasını görmeden gelenlerin ise vay hallerine.
Ne günler gördük, buraya gelirken. Dayım Hasan Aksay 80 sonrası bir konuşmasında “çok Allah dedi diye” mahkemede yargılanmıştı. Bir politikacının, konuşmasında “Allah Allah, inşallah, Maşallah, Süphanallah, Allah’a şükür, Allah’ın yardımı, Allah’ın bereketi, Allah’ın rızası, Allah’ın gazabı” dediği için yargılanıyor. İsmet paşaya da sormuşlar, “Hiç Allah demiyorsunuz!” diye, o da “Allahaısmarladık” demiş ve eklemiş “Bak dedim!” O günlere geri döneceksek, mesela “bir gazeteci bir köşe yazısında neden ve nasıl bu kadar çok Allah der” diye savunmam istenebilir. Lanet olası Şeytan bizden birine musallat olacak olursa, ona da sağ tarafından yaklaşmayı deneyecektir. Bizi de boş bırakmaz Şeytan, Hz. İbrahim’den, Hz. İsmail’den ve Hz. Hacer’den vazgeçmeyen Şeytan bizden mi vazgeçecek. Belki kendi mekanının müdavimi oldukları için Meyhanecileri, Kerhanecileri, o halde bırakıp Cami önünde cemaat avına çıkacaktır. Namaz kılan birinin rüşvet yemesi, torpil yapması, yalan söylemesi, fuhşa sapması onu daha çok memnun eder. Kitap bizi “Şeytan sizi Allahla aldatmasın” diye uyarır. Taşlanmış Şeytanın şerrinden Allaha sığınalım diye...
Selam ve dua ile.