Yaklaşık üç bin yıllık tarihleriyle azınlık bir grup olmalarına rağmen, bunca sene yok olmadan ayakta kalmalarına neden olan bir uygulaması var Yahudiliğin. Bu uygulamanın kökenleri de Hz. Musa aleyhisselam zamanında İsrail oğullarını örgütlemek fikriyle başlatılmıştı.

Hz. Yusuf aleyhisselam döneminde Mısır’a iskân edilen İsrail oğullarını, Mısır’dan çıkarmak emri alan Hz. Musa aleyhisselam, Mısır’ın hayatına alışmış olan o topluluğun gençleriyle her akşam toplantılar yaparak onların hem örgütlenmesini sağladı hem de asimile olmalarını engelledi. Sonuçta artık İsrail oğullarının yeterli ittifak seviyesine gelindiğine karar verilince onları Mısırdan çıkarttı. Hadisenin geri kalanın herkes biliyor. Gerçi inek heykeline tapma hadisesi onların asimilasyondan kurtulamadıklarını göstermekle birlikte, akşamları toplantı yapmak ve irtibatları canlı tutmak geleneği bu güne kadar devam edip yok olmalarını engelledi. Peygamberlerine bile ancak dünyevi lider gözüyle bakan ve Allah Azimüşşan’ın peygamberiyle buyurduğu “savaşın” emrine “sen git Rabbinle birlikte çarpış, kazanınca bizi de çağır” diyecek kadar dünyevileşmiş olan bu ırk, elde ettiği gizli buluşmalar geleneğiyle, her asırda bu dünyeviliğin cezası olarak uğradıkları katliamlardan bile yok olmadılar.

Bulundukları milletlerin içinde birbirlerine yakın oturup, alttan tünellerle birbirlerine gidip gelerek irtibatları sağlam tuttular. “Seçilmiş kavim” masalı ve her daim yok edilecekleri fikriyle yetiştirdikleri çocuklar da bu irtibatı aynı psikolojiyle devam ettirecek şekilde sürekli hahamların eğitiminde diğer milletlerden çekindirildiler. Yalnızlık ve sahipsizlik korkusu, kendi aralarında irtibatın azalmadan devam etmesine neden oldu. Başlarına her yüzyılda gelen zillet ve meskenet tokadının nedenini sorgulamaksızın ve ders almaksızın üstat oldukları ticaretten elde ettikleri parayla hem birbirlerinin zenginleşmesine hem de içinde yaşadıkları milletlerin zayıflatılmasına çalıştılar.

Her asırda yedikleri zillet ve meskenet tokadına bir şey sebep oluyordu. Bunların başında iğneli fıçı içine koymak için çocuk kaçırma adetleri Avrupalıları katliama yöneltmişti. Her ne kadar onları Osmanlı gibi bir Müslüman devlet kurtarsa da ve yine Filistin’e yalvar yakar sığınsalar da, yaratılışları gereği, içinde bulundukları milletlere karşı ruhlarında bulunan kin bir şekilde açığa çıkıyordu. Son yüzyıla kadar hiç Müslüman Yahudi problemi var olmamıştı. Çünkü İslam dünyasında büyük bir güç olan Osmanlı’ya karşı bir faaliyetin neticesinin hoş olmayacağını bilecek kadar uyanık oldukları için, o gücü yok ederek Filistin’e yerleşmek programını uyguladılar ve Osmanlının yıkılmasıyla, İngiltere’nin cebriyle hedeflerine ulaşmış oldular. Fakat işte garip olan şudur ki, geçen hafta değindiğimiz gibi, Hadisin haber verdiği bir Müslüman-Yahudi çatışması Yahudilerin dağınık yaşamasından dolayı bu yüzyıla kadar imkânsızdı. Fakat artık bir arada olmaları, devlet olmaları bu Hadisin haber verdiği vaktin yaklaştığını gösteriyor.

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın..

Yahudileri yok eden o savaş olacak, ondan şüphemiz yok. Fakat burada bahsedeceğim konu Yahudi-Hıristiyan ilişkilerinin garipliği konusunda..

Yahudiler sadece Müslümanlar içinde değil tarih boyunca her yerde her zaman kendilerini çoğunlukla gizleme ihtiyacı duydular. Her zaman içinde yaşadıkları millet aleyhine kurulan örgütlerde fiili olarak bulunarak intikam alma peşinde olmaları onların aldığı formatın kaçınılmaz sonucuydu. Zaten dini inançları gereği Yahudi olmayan herkesin “goyim” yani “köle hayvan” mesabesinde olduğuna iman etmeleri gerektiği için, bu yaptıkları fiiller onlar için sıradan bir durumdur. Düşünün ki, bu adamlar, herkesin canı gibi mallarının da Yahudilere ait olduğuna inanarak büyüyorlar. Elbette uzun asırlar boyunca içlerinde yaşadıkları Hristiyanlar da bundan nasipdar olacaktı.

İlginçtir, engizisyon denen melaneti İspanya’ya çağıran Yahudi asıllı papazdır. Ve engizisyonun en dehşetlisi İspanya’da uygulanmıştır. Yahudilerin doğrudan dahli olan hadiseler Avrupa tarihinin bizzat kendisidir denilse yanlış olmaz.

Diyelim ki bunlar öncedendi. Fakat o öncenin etkisi şimdi şekil değiştirerek devam ediyor. Hıristiyanlar normalde Yahudileri hiç sevmez. Bunun kökeni, kendi inançlarına göre Hz. İsa aleyhisselamı bırakmak isteyen vali Pilatus’a baskı yaparak iki defa üst üste katil Marabbas’ın salınmasına neden olmalarıydı. Bu hadisenin Hıristiyanlar üzerindeki etkisi çoktur. Hatta yakın zamanda “İsa’nın Çilesi” adıyla çevrilen filmden sonra bu hadise yine hatırlandığı için birçok havra Hristiyanlarca kundaklanmıştı. Her ne kadar Yahudiliğin kutsal kitapları Hıristiyanlarca da kutsal olarak kabul edilirse de Hristiyanların ve Yahudilerin yıldızı hiçbir zaman barışmamıştır.

Ancak ve ancak, malum televizyonun çıkması ve gazetelerin basılmasından önce Yahudiler insanları tam olarak maniple edemiyorlardı. Çünkü ulaşılacak kişiler mahduttu. Ancak idarecilere parayla yanaşabiliyorlardı veya kendi adamlarını başa getirebiliyorlardı. Ancak televizyonun çıkması ve gazete basımının yaygınlaşmasıyla birlikte Yahudilerin ilk el attıkları bu medya kurumları oldu ki hala batıda büyük medya kuruluşlarının tamamı Yahudilere aittir. Belki hepsi onlara aittir bilemiyoruz.

Bu medya hâkimiyetinin en etkili olduğu dünya batı dünyasıdır. Batı halkları özgürlük masalının en saf dinleyicileridir. Onların dünyası tamamen algı yönetimi ile medya tarafından uyutulmuş bir dünyadır. Yahudi nasıl düşünmelerini istiyorsa onlar da özgür özgür Yahudiliğin menfaatine düşünüyorlardı. Arada bir sivri adam çıkıp ta merkez bankasını Yahudilerin elinden almaya kalkarsa Amerikan başkanı da olsa ortadan kaldırılıyordu. Katil de ortadan kaldırılıyor, cinayet aydınlatılamıyordu. Hâlbuki düz mantık, Kennedy’den sonra gelen başkan Kennedy’nin hoşlanmadığı neyi yapmışsa cinayet nedeni odur. O kadar aklımız var şükür.

Tek elden yönetilen medya nedeniyle batıyla çocuk gibi oynayan Yahudi’nin medya hâkimiyetine darbe yine medyadan geldi garip bir şekilde. Gerçi çabucak bu yeni medya dünyası olan internetin patronları da yine onlar olmakla beraber tam olarak kontrol altına giremediğinden, herkes her şeyi artık tek merkezden değil, alternatif merkezlerden de duyma imkânına kavuştu. Artık batının özgür (!) medyasının kısıtladığı haberleri başka kaynaklardan öğrenmek imkânının ortaya çıkması Yahudi hâkimiyetine maddi bir darbe demektir ki, Yahudilik aleyhine konuşmanın hemen anti-semitizm suçlamasına döndüğü Amerika da bile binlerce insan İsrail aleyhine yürüyüş yapabilmektedir. Ve hakeza Avrupa’nın siyasileri İsrail’e destek verirken halk İsrail’i lanetleyebilmektedir.

Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın, sebepler dairesinde medya tekelinin kırılması, yalanlar üzerine örülü dünyaya büyük bir darbedir. İsrail’i önümüzdeki günlerde büyük sıkıntılar beklemektedir. İslam dünyası henüz boynunu emperyalizmden kurtaramamışken internet siteleri üzerinden her olanı birebir görmek, insanlık damarı henüz ölmemiş insanlarda isyana sebep olacaktır. Belki de belli olmaz İsrail’e bir büyük darbe hiç ummadığı yerden, kontrol ettiği Hıristiyan dünyadan gelebilir. Uyutulmuş kavimler dünyası olan batının uyanması ve özgür olduklarına inandırılmış olan köle ruhların tepkisi beklendiği gibi olmayabilir. Hatta görmüştüm, sırf beyazlarla aynı dinden olmamak için nüfus kâğıdına Müslüman yazdıran ve aslında Müslüman olmayan zenciler gibi, sırf isyanını göstermek için batıda İslam’a karşı bir sempati oluşabilir ve bu Yahudilerin varlığını tehdit eder boyuta gelebilir. Sonuçta ne Yahudiler Hristiyanları, ne de Hristiyanlar Yahudileri sever. Elbette bunun önümüzdeki günlerde garip sonuçları olacak ki, tahminen umum Hristiyanlık Yahudiliğin ve dolayısıyla İsrail’in ve İsrail’i besleyen ailelerin ve siyasilerin karşısına geçebilir. Üstelik onlarda bizim kadar insaf da olmaz…