Bana göre özellik ve öncelik arz eden yayınevlerimizi konuşmayı bugün de sürdüreceğim ama önce Ketebe tarafından İbnülemin Külliyatı’nın ilk kitabı olarak yayımlanan Son Hattatlar vesilesiyle gündeme gelen şu pahalı kitap meselesine değinmek istiyorum.

Paris’te, Viyana’da, Londra’da, New York’ta kitap aramış biri olarak, iyi kitabın fiyatının her yerde yüksek olduğunu kendi tecrübemle biliyorum; roman, öykü vb. mebzul kitapların yine hemen her yerde bir pazar nesnesi olarak her keseye uygun fiyatlarla rafları doldurduğunu da...

Öte yandan, birkaç Sol-Kemalist yayınevinin değerli gördüğümüz kitaplarını, şunca yıldır nedenini hiç sorgulamadan yüksek pahalarla aldığımız da malumdur.

Bu gerçeklik içinde, iyi kitapların pahalı olmasına ve nitelikli yayıncılığın diğerlerine göre fiyatta da farklılaşmasına sanırım biz de alışmak zorundayız.

Burada “öğrenciler n’olacak” gibi bir itiraza yer olduğunu sanmıyorum. Çünkü, doğrudan ve yirmi dört saat onlara hizmet veren yetkin ve yeterli kütüphanelerimiz var.

Mesele, Kralın Tahtakuruları türünden yeni çıkmış bir romanı kolay edinmekse, kimse kusura bakmasın bu gerçek bir ihtiyaç değildir, sıradan bir okuma modasından geri kalmama arzusundan ibarettir. Ki, ben de yayınevlerini konuşurken modacı okurlara göre değil, beyin çatlatan, kafa eskiten, konuşmaktan çok susmayı seçen okurlara göre konuşuyorum.

Listemdeki diğer yayınevlerine gelince:

Büyüyenay Yayınları kurucu, sahip, editör, musahhih ve satış elemanı olarak tek bir ismin Mustafa Kirenci’nin uhdesinde faaliyet göstermesine rağmen, salgın sürecinde de kitap yayımını hızla sürdürdü.

Muallim Naci ile Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi külliyatını büyük oranda tamamlamakla kalmadı, Tahirü’l-Mevlevi kitaplarını da okurlara sundu.

Akif Emre külliyatında onuncu kitaba ulaştı; şimdi Ömer Ferid Kam kitaplarına el attı.

Belli ki, 380’e yaklaşan kitap yayın listesini yine seyahatnameler, siyasetnameler, tasavvufi metinler, cenknameler, şehir kitapları, siyer ve megaziler... eşliğinde artırmayı bu yılda da sürdürecek.

Alfa, yılların yayınevidir. Geçmişte, ilk kitaplar vb. serilerle dikkatleri çekmiş ama her nedense göz dolduran, kitapları ısrarla aranan bir yayınevi olamamıştı. Kendi adıma, 2018’de Kaan Ökten çevirisiyle Martin Heidegger’in Varlık ve Zaman’ını yayımladığında, Alfa’nın iyi bir yayınevi olmaya karar verdiğine hükmetmiştim. Geçen süre içinde yayımladığı nitelikli kitaplara bakarak bunda yanılmadığımı görmekten sevinç duyuyorum.

Ama burada altı çizilmesi gereken önemli bir husus var: Alfa, mezkur problemini, her şeyden önce -kimi yazılarımda da üzerinde hassasiyetle durduğum- editörlük meselesiyle aşmış gibi görünüyor. Bu bapta Mustafa Küpüşoğlu ismini vurguyla zikretmeliyim. Demek ki, iyi bir editör tek başına, silik-soluk bir yayınevini, kitaplarının peşine düşülen nitelikli bir yayınevini haline getirebiliyormuş.

Yazar da bir yana düşünmeyi ve düşündüklerini doğru zemin ve istikametlerde ifade etmeyi bilen insanların kaşifi olarak yayıncılık gayretlerini yakından izlediğim değerli isimlerden biri de Beyan Yayınları’nın sahibi ve yöneticisi Ali Kemal Temizer’dir.

Temizer, yayınevi faaliyetinde, yayınlanabilir kitaba sahip olan yazarlar arasından bir seçme yapmaktan çok, dostluk ehliyet ve emanetine sahip kalem ehli içinden bir seçme yapıyormuş gibi gelir bana. Bu kanaatimin doğruluğuna onun İhsan Süreyya Sırma,Ahmet Demircan ve Şaban Öz gibi İslam tarihi konusunda namlı isimlerle yazar ve danışman/editör olarak birlikte çalışmasını örnek olarak verebilirim.

Beyan Yayınları’nın Peygamberimizin İzinde 40 Sahabi projesi, salgının başladığı günlerde tamamladı. Yeni kitapları arasından da şunları zikredebilirim:

-Kadir Canatan, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam-Tez Antitez ve Sentez,

-Ergun Yıldırım, Üç Tanrı Anlayışı-Tanrı İnsan, İnsan Tanrı, Allah,

-Emrah İstek, Avrupa’daki Osmanlı Şehirleri,

-Fahrettin Gün, Mehmet Akif’in Kronolojik ve Fotoğraflı Hayat Hikayesi,

Yayıncılığı bir gönül işi olarak gören ve insan biriktirmenin etkili bir aracı sayan bir diğer isim de Profil Yayınları’nın sahibi ve yöneticisi Münir Üstün’dür.

Bana göre Üstün’ün meslektaşlarına göre iki önemli farkı var:

1-Dünya yayıncılığını çok iyi bilir ve yakından takip eder,

2-Kitabı çok satacak bir yazarı doğrudan kendisi yetiştirir, ona yatırım yapmaktan kaçınmaz, ama bir gün onun vefasızlığıyla karşılaştığında da, asla eyv(all)ah etmez.

Bunu söylemekle, Üstün’ün yayıncılık yönelimini de söylemiş oluyorum sanırım.