TEOG’un yerine Liseye Geçiş Sistemi (LGS) olarak isimlendirilen yeni sistemde beklenen yapı sınavsız bir uygulama idi.

Sistem şöyle işleyecekti: Bu sınava giren 8. sınıf öğrencileri yüzde 70 sınav puanı, yüzde 30 diploma notuyla liseye yerleştirilecek. Takip eden sene ise uygulanacak LGS ile merkezi sınav kaldırılacak. İl Milli Eğitim Müdürlükleri kendi sınavlarını düzenleyecek, sorular Bakanlığın soru havuzundan seçilecek. Yeni sistemde öğrenci evine en yakın okulu tercih edecekler. Notuna göre yerleşecek olan öğrenci birinci tercihinde yerleşemezse, ikinci tercihine göre yerleşecek.

Eğer planlananlar olsaydı bir sonraki senede merkezi sınav tamamen kaldırılacaktı. LGS olmayacak ve sınavsız sistemde daha çok diploma notu esas olacaktı. Bakanlığın bu planı gayet rasyonel ve Türkiye ve eğitim gerçeklerine uygundu. Yeni sistemde öğrencilerin sınava değil derslerine odaklanmasını planlanmıştı. Bakan İsmet Yılmaz döneminde bilim adamları ve uzmanlar nezdinde ciddi çalışmalar yapılmıştı. Bakan İsmet Yılmaz döneminde 2017’de sistem işlemeye konuldu.

Ne varki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ilk Milli Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk göreve gelince, bu sistem yozlaştı. Mevcut sistem dersanecilik yapan/kursa dayalı eğitim yapan okulların ve yardımcı ders kitabı üretenlerin işine gelmedi. Bu çevrreler, sınavsız eğitim olur mu diye basını ayağa kaldırmışlardı.

Yardımcı ders kitabı çıkaran yayınevlerine bakarsanız her birinin cirosunun 150 milyon TL hatta 300 milyona baliğ olduğunu görebilirsiniz. Çoğu özel okulların ve yardımcı ders kitabı çıkaranların merkezi sınav sisteminden beslendiklerini hatırlatalım.

16 yılda 7 farklı Eğitim Bakanı geldi. Aynı süre içinde 14 farklı sistem değişikliği yapıldı.

2003’ten bu yana değişiklikleri şöyle listeleyebiliriz:

1) Üniversite katsayı farkı artırıldı (2003)

2) Müfredat değiştirildi (2004)

3) 3 yıllık lise dört yıla çıktı (2005)

4) LGS gitti OKS geldi (2005)

5) OKS yerine 3 aşamalı SBS geldi (2007)

6) ÖSS yerine YGS ve LYS geldi (2009)

7) Üniversite girişte katsayı sistemi kaldırıldı (2009)

8 ) Üç aşamalı sınav kalktı yerine yine tek sınav (2010)

9) Düz liseler Anadolu Lisesi oldu (2010)

10) 4+4+4 eğitim sistemi geldi (2012)

11) Tek SBS yerine birçok sınav geldi (2012)

12) Dershaneler kaldırılmasına karar verildi (2012)

13) TEOG ilk defa uygulanmaya başladı (2014)

14) TEOG kaldırıldı LGS geldi (2017)

-Bu ön açıklamalardan sonra sohbetimizi sorularla sürdürelim. Sınavın çocuklarımız için bir kader ve yaşam tarzı olarak halini aldığı ülkemizde ‘sınavsız bir formül’ fikri biraz uçuk kaçıyor. Öyle değil mi?

Ama bu gerçek çözüm yoludur ve son derece gerçekçidir. Üzerinde durulması gereken formül budur. Okulların test merkezi olmaktan çıkarılıp eğitim kurumu olma vasıflarına geri dönmesini istiyoruz. Dahası çocuklarımız yarış atı olmaktan kurtulmalı. İnsanca bir hayata dönmeli. Bu sınav sistemi sebebiyle çocuklarımızın hayatı yaşadığı söylenebilir mi? Onların nazik kalblerinde ve duygularının ne kadar örselendiğinin farkında mıyız? Çocukluklarını yaşamaları hakları değil mi? Her şeyden önce bu sınavcı yapının fıtrata uygun olmadığını ve eğitim gerçeklerine ters olduğunu görmeliyiz.

-Evet sınavlar yüzünden çocuk ve gençlerimizin hayatı zehir oluyor. Ancak insanımızda sınavsız hayat olmaz düşüncesi hakim. Çünkü ülkemizde hayat eşittir sınav haline geldi neredeyse. Eski Milli Eğitim Bakanı sayın İsmet Yılmaz döneminde TEOG’un kaldırılmasına bir çok kesim karşı çıkmıştı. Siz merkezi sınavlarının kaldırılabileceğine inanıyor musunuz?

. Bir şeyin zararı faydasından çok ise o uygulama terkedilir. Bu aklın ve bilimin gereğidir. Neden aklın ve bilimin gereği olan noktada durmuyoruz? LGS ve YKS sınavları hakkında akılcı bir karar vermek için bu sınavların masaya yatırılması gerekir. Merkezi sınavlar, öğretmenlerin verdikleri notları ve bitirme derecelerinin anlamsız hale getiriyor. O zaman okulları kapatalım kapatılan dersane tarzı kursları yeniden hayata geçirelim. Meydanı onlara bırakalım. Çünkü bu işi kurslar daha iyi yapıyor. Öyle değil mi? Bilgiyi öğrenmeye değil, işaretlemeye dayalı bu sistemin öğrenciye beceri adına (okuma, yazma, düşünme dahil) bir katkısı olacağını kim söyleyebilir?

İsmet Yılmaz döneminde peyder pey hayata geçirilmeye çalışılan sistem makul ve gerekliydi. O günlerde Bakan İsmet Yılmaz’ın TEOG’un kaldırılmasına yönelik çalışmalarını yazılarımda ve değişik platformlarda destekledik.

Elbetteki her geçiş sürecinin bazı sıkıntıları olacaktır. Eğer aklın ve bilimin yolunda ilerliyorsanız fayda ve sebep olduğu zararları irdelersiniz ve tartışırsınız. Çözüm bulursunuz.

Son Korona Salgınında Sağlık Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı, seçkin bilim adamlarından oluşan Bilim Kurulunun rehberliğinde başarılı bir uygulama çıkardı. Ülkeyi yönlendirenler ve yönetenler bilimi arkasına alırsa yanılgısı daha az olur. Çünkü günümüzün aklı bilimdir. Bu sebeple Bilim Kurulu Rehberliğinde Sağlık Bakanlığı Dünyaya örnek başarılı uygulamalara imza attı. Aynı şeyi Milli Eğitim Bakanlığı niçin yapmasın? Eğer bilim ve aklın yolunda ilerlerseniz olaya bütüncül bakar ağaçlar arasında kaybolmazsınız. Tüm ormanı göz önünde tutarsınız. Ağacı gösterip mahsurları ileri sürenler ormanı göremeyenler, yüzeysel değerlendirenlerdir.

-Yüksek rağbet gören öğretim kurumları var. Bu kurumlara için bazı başarı kıstasları gerekmez mi?

% 1 inde altında bir dilimde yer alıyor. Kıstaslar koyacağız diye tüm orta okullardaki eğitimi felç etmeye hakkımız yoktur. Nitelikli elit okullara yerleştirilecek olan küçük bir azınlıktır. Binde bir öğrenci ancak girebiliyor. Okulu dereceyle bitiren küçük bir azınlığa merkezi sınav hakkı verebilirsiniz mesela. Böylece öğrenci öncelikle okuldaki dersine odaklanır. Okuldaki öğretmenine önem verir.

başında olan ülkeler, eğitimi derslerdeki yetkinliğe bağlıyor ve bunu yürütüyorsa öğretmen değerlendirmesini esas yapıyorsa biz neden dünyanın izlediği yoldan ayrılıyoruz da saçma sapan yollara sapıyoruz? Merkezi sınavlardaki başarıya esas yapmakla okul eğitimini ve öğretmenin itibarını zedeliyorsunuz. Eğitimin içini boşaltıyorsunuz. Çünkü başarı ölçütü bu olunca okullar da mecburen özel eğitim kurslarına yada dersane tarzı eğitime dönüyor. Bu duruma göre kurslar daha anlamlı hale geliyor.

-Çocuklarımıza kendilerine olan saygılarını ve toplumdaki itibarlarını kaybettiren bir sistemin akıl dışı olduğu ortada. Böyle bir sistemi hala MEB’in ayakta tutmasını nasıl açıklıyorsunuz?

Özel öğretim kursları, yayınevleri, zincir kurumlarıyla milyarlarca dolarlık dev haline dönüşen bir sektör var. LGS sisteminin planlandığı gibi hayata geçmemesi için büyük bir mücadele göstermiş ve Bakanlığı etkilemiş olabilirler. Başka sebepler de olabilir. Ranta dönüşen bu yapıyı kırmak kolay değil. Bunların kolay kolay pes etmiyeceği açık. Tabi yeni bir sistem yaptığınızda, eski sisteme dayalı oluşan ekosistemi de dikkate almanız ve kimseyi de mağdur etmemeniz, olaya bütüncül yaklaşmanız önemlidir.

Bu sistemin İnsanlık dışı olduğunu vurguladınız. Bunun biraz açar mısınız?

-Ailelerin en değerli varlıkları çocukları. Onlar bizim geleceğimiz. Çocuklarımızın özgüven sahibi ve lider şahsiyetler haline getirmek için çabalıyoruz. Bu sistem tersine işlev görüyor.

Çocuklarımız kimlik erozyonuna uğruyor dediniz. Bunu biraz açar mısınız?

Bu yetiştirilme tarzını tahlil ettiğimizde “şartlı refleks stratejisinin” ağırlık kazanır ve zihnî fonksiyonlar ve ‘anlama’ bu süreçte hep geri planda kalır. Bir takım gerçekler ve ‘şey’lerin adı öğretiliyor. Sonra da kendi geliştirdiğimiz testlerle, öğrencilerin yüklenilen bilginin ne kadarını aldıkları değerlendirilip ölçülüyor. Bu gerçekte bir bilim de değildir.

Eğitim adına yüklenen bilgiler, sınav denen aktivitelerle öğretmen tarafından geri istenir. Bu uygulama ve tavırlar, öğrenciyi “Ne söyleniyorsa onu yap, icat çıkarma!.. Sorma, düşünme, itaat et..” gibi bir anlayışı benimsemeye götürür. İstenmeyen yan ürünler oluşur.

Eğitimi boyunca sürekli bilgiyle yüklenen, nesne konumunda kalan öğrencinin bilgiyi üreten ve kullanan özne konumuna çıkamamasını anlamak zor değildir herhalde. Sonuçta sürekli ikinci el bilgiye mahkûm edilen, kendisinden orijinal ve yeni hiçbir şey istenilmeyen eğitim fabrikasından çıkan bireyin, hayata atıldığında orijinal ve yeni bir şey üretme şansı bulamaması da garip değildir.

Allah’ın biz insanlara sunduğu en değerli hediyenin öğrenme mekanizması, ilgi ve merak duygusudur. Halbuki yapılan eğitimin felsefesi, bilginin kullanılması ve üretilmesi değil, sınav odaklı olunca eğitim yuvalarımızdan bu duyguların neredeyse kapı dışarı edildiğini söyleyebiliriz. Eğitim ve öğretimin bu yapısı içinde, milyonlarca evladımızın düşünme güçleri ve üretkenlikleri adeta yok edilmektedir.

-Yok ettiğimiz genç neslin yetenekleri, duyguları, merakları. Merkezi sınavların yok ediciliği bu kadar yüksek olduğunu açıklamalarınızla daha iyi anladık. Geleceğimiz adına asıl dert edineceğimiz konu bu aslında. LGS gibi YKS sistemi, ürünlerinin büyük çoğunluğunu ıskartaya çıkaran bir fabrika gibi çalışıyor dediniz. Bu da çok önemli bir tesbit. Bunu biraz açabilir miyiz?

yıl küçük bir azınlık nitelikli okullara girecek diye yüz binleri sınavlara kurban vermiş oluyorsunuz. Öğrenci ve okulların başarılarının tek kıstasının merkezi sınavlardaki puanlar olması hazin bir durum. 4 yıllık bir eğitimden sonra mezunlarının çok büyük bir kısmını “başarısız” olarak çürüğe çıkmış oluyor. Kimlikleri henüz gelişmekte olan 14-15 yaşındaki gençlerin özgüvenlerinin ne hale geldiğini düşünün. Çocukların, bu sistemi kurup işleten büyüklere ve yetkililere karşı hangi duygular içine gireceğini tahmin etmek zor değildir.

Fen Liselerine, Proje Okullarına, yetkin ve elit liselere girecek diye 150 bin kadar öğrenciyi belirlemek için iki milyona yakın öğrencinin 4 yıllık okul hayatlarını okul-ev- kurslar üçgeninde zehir etmek ve bilim yuvası olması gereken kurumlarını adeta bir test arenasına çevirmiş oluyorsunuz. Bunun akıl ve mantığa sığan bir yanı var mıdır?

Bu gaye için ailelerin kısıtlı bütçelerini kurslara akıttırmanın, öğrencilerin akıl ve ruh sağlığını riske sokmanın ve ülkenin geleceğini karartmanın faydası olmadığı gibi hesap edilmez zararları vardır.

-1960’lı yılardan beri faaliyet gösteren Fen Liselerinin amacı resmi Bakanlık sitelerinde ‘Matematik ve fen bilimleri alanlarında İhtiyaç duyulan üstün nitelikli bilim adamlarının yetiştirilmesine kaynaklık etmektir. Öğrencilerin bilimsel araştırma yapmalarına, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izlemelerine yardımcı olacak şekilde yabancı dilde iyi yetişmelerini sağlamaktır. Uygulanan eğitime baktığımızda söylemlerin kulağa hoş gelen sözlerden ibaret kaldığını görüyoruz. Fen Liselerinin içinin boşalmasının sebebi YKS sınavlarından dolayı mı?

Neredeyse yarım asırdır faaliyette bulunan bu liselerin bu amaçlar doğrultusunda ülkeye ne katkı yaptığını, ve eğer bu liseler olmasaydı bugün bilim ve teknoloji seviyemizin ne olacağını gerçekten merak ediyorum.

1980 sonrası ders kitaplarındaki basitleşmeyi, öğretmen yetiştiren müesseselerin planlı şekilde içinin boşaltıldığını görüyoruz. 1980 öncesi, 1970 öncesi ülkedeki lise ve sanat okulu eğitimi çok daha muhtevalı ve nitelikli idi. Lisedeki ders kitapları; Fizik, Kimya Biyoloji kitaplarının uluslararası tercüme kitaplar olduğunu iyi hatırlıyorum. Tarih ve Edebiyat ders kitaplarının üstadlarınca kaleme alınmış kitaplar olduğunu çok iyi hatırlıyorum.

Okullarda böyle çeşitlenmeler de yoktu. Hatta Oktay Sinanoğlu’nun anlatımına göre 50 li yıllarda Türkiye’de Dünyanın önde gelen lise eğitimine sahipti. Kendisi Türkiye’de aldığı lise eğitimi ile Amerika’da Üniversitede birkaç yıl atladığını söyler. Bu neyi gösteriyor? Eğitimin zamanla planlı bir şekilde içi boşaltılmış !..

-Fen ve teknolojinin lideri durumundaki ülkelerde Fen Lisesi benzeri okullar var mıdır? Amerika’da Almanya’da… Nobel ödüllü bilim insanlar fen lisesi mezunları mı mesela?

Uzun yıllar kaldığım Almanya’da okullar lise ve meslek lisesi şeklinde ikiye ayrılmış vaziyettedir. Teknolojide lider ülkelerde fen lisesi benzeri okullar duymadım. Nobel ödülü alanların özgeçmişlerine bakarsanız genel lise mezunu olduklarını görürsünüz.

-Herkesin bildiği bir gerçek Fen Liselerinin üniversiteye giriş sınavında gayet başarılı olduğu.. Bu liselere olan rağbetin temelinde bu var. Yani üniversiteye girişte avantaj yakalamak. O zaman bu liseler geçmişte kapatılan dersanelerin görevin yapmış olmuyorlar mı? Bu gerçeği neden dillendirmekten kaçınıyoruz?

İşte bu gerçeği kimse söylemek cesaretini gösteremiyor sanırım. Siz güzel ve doğru bir soru sordunuz. Zaten sorularımızı doğru sormayı bilsek muhtemelen arkasından doğru cevaplar gelecektir. Öğrenci test mekanizması içinde binlerce soru çözüyor. Anlamlı, anlamsız… Ama hayata dair doğru sormayı öğrenemiyor. O yüzden “test nesli” etkili ve yetkili makamlara geldiği zaman sorunları çözemiyor. Becerisi ve güveni zayıf nesiller yetiştirmekle aslında geleceğimize ve memlekete kötülük yapıyoruz.

Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinde tema odaklı eğitim verilmek yerine, esas olarak yoğun bir şekilde test soruları çözmekle üniversite sınavına hazırlık yapıldığı gerçeği artık görülmeli.

Bu liselerdeki eğitimin, kuruluş amaçları ile bir ilgisi kalmamıştır. Nedense yalanlarla yaşamayı seviyoruz. Gerçekleri ifade etmekten çekiniyoruz. Örneğin Fen Lisesini bitiren öğrencilerin fen bilimleri (Fizik, Kimya, Biyoloji ve Matematik) ile ilgili bir bölüm yerine başta Tıp olmak üzere başka bölümler tercih ediyorlar.

-O halde fen liselerinin varlık sebebi sorgulanması gerekmiyor mu? Fen Liselerinde laboratuvar deneyleri yapmak yerine, ağırlıklı olarak üniversiteye giriş hazırlığı yapıyorsa yapmamız gereken nedir?

Hatta birçok Fen Lisesi son sınıf öğrencisi, üniversiteye hazırlığa daha iyi odaklanmak için kaydını Açık Öğretime aldırmaktadır. Benzer şekilde, Sosyal Bilimler Liseleri mezunları da ağırlıklı olarak Hukuk fakültelerine yöneliyorlar. Bu yüksek motivasyonlu öğrenciler eğer normal bir liseye gitmiş olsalardı, üniversiteye giriş sınavlarında yine yüksek başarılı olacaklardı; hatta okul arkadaşları için de şevk kaynağı olacaklardı.

Tekrar edersek, ilköğretimdeki üstün başarılı öğrenciler ayrı okullar yerine genel liselere gitselerdi, yine en başarılı öğrenciler arasında yer alacak ve üniversiteye yine en iyi puanlarla gireceklerdi. Ve bunu yaparken de bir çok arkadaşının okuma şevkini tetikleyip liselerin genel kalitesini yükselteceklerdi.

Ortaokul mezunlarının %1’den bile azının gittiği Spor Liseleri ve Güzel Sanatlar Liseleri mezunlarının, tablolarına bakalım. %2’si bir lisans, %6’sı bir önlisans ve %2’si de bir açıköğretim programına yerleşiyorlar. Bu tür liselerin varlığı zaten çok sayıda okul türü ile yönetilmesi zor olan ortaöğretimi daha karmaşık hale getiriyor. Üstelik öğrenciler, geniş tabanlı bir eğitimden mahrum hale geliyorlar. Yapılması gereken, farklı lise türlerinin esnek programlı Genel Lise, Meslek Lisesi ve İmam Hatip Lisesi olarak üçe indirmek ve sistemi basitleştirmek… Okulları etkin ve verimli bir şekilde yönetilebilir ve sürdürülebilir hale getirmenin yolu budur.

-Anadolu Liselerinin amacı yine Bakanlık resmi sitesinde ‘Öğencilerin, (a) ilgi, yetenek ve başarılarına göre yüksek öğretim programlarına hazırlanmalarını, ve (b) yabancı dili, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izleyebilecek düzeyde öğrenmelerini sağlamak’ olarak verilmektedir. Bu amaç ne kadar gerçekleşiyor?

Mezunlarının büyük çoğunluğunun üniversitelerdeki hazırlık sınıfından bile muaf olamayıp bir sene daha hazırlık okuduklarına bakılırsa bu amaçların da kağıtta kalmış olduğu görülür. Zaten bu durumu Bakanlık yetkilileri de görmüş olmalılar ki doğru bir kararla Anadolu liselerinde zorunlu hazırlık sınıfı uygulamasından vazgeçildi. Yani Anadolu liseleri ile genel liseler arasında göstermelik bir misyon farkı da kalmadı.

-Mevcut sistemin mahzurlarını ele alarak sohbetimizi bitirmek istiyoruz. Bu mevcut sistemin yanlışlarını özetleyerek bitirelim.

Milli Eğitim Bakanı (İsmet Yılmaz) döneminde TEOG yerine LGS hayata geçecekti. Halefi döneminde İnkıtaya uğradı. LGS sisteminin hayata geçirilmesi için bir takım bilim adamlarının çabaları oldu. Mesela benim de destek verdiğim, Yunus Çengel hocanın hazırladığı raporda önerilen sistem büyük ölçüde hayat bulacaktı.

-İsteseniz mahzurların geçmeden önce sizin önerdiğiniz sistemin esasları alalım.

Raporda önce mahzurları anlatılıyor. Sonra da çözüm önerileri yer alıyor. Sırayı bozmayalım isterseniz. Önce mahzurlarından bir parça buraya alayım (Ortaokullardan Liselere Geçiş: ORTAOKULLARDA TEOG SINAVSIZ EĞİTİM SİSTEMİ ÖNERİSİ , Eylül, 2017).

Mevcut sistemin temeli, dört yıllık ortaokul süreci boyunca, çoktan seçmeli sorulara uygun kuru bilgilere dayalı olarak, öğrencileri liselere giriş kapısı önünde sıralamaktır. Tek çıktısı, liselere girişte ortaokul mezunlarına bir sıra numarası vermektir.

Mahzurları:

1. Mevcut sistem, eğitime ve gençlere 21. yüzyıl becerileri kazandırma yerine, sınav odaklıdır. Öğrencilerin kritik gelişim dönemi olan 11-15 yaş döneminde, öğrencilerin zihinleri güncel bilgi ve beceri yerine gerçek hayatta karşılığı olmayan sıkıcı ezberlerle meşgul edilmekte ve sadece test becerisine odaklanılmaktadır.

2. Mevcut yarış ortamı öğrencilerin gelişimlerini ve psikolojilerini olumsuz etkilemekte ve öğrenme heyecanını söndürmektedir.

3 Bilim ve teknolojide ileri gitmiş ve bilgi ekonomisine geçmiş hiçbir modern dünya ülkesinde böyle bir sistem yoktur. O ülkelerin tamamında, ortaokul öğrencileri öğrenim kazanımlarına odaklanırlar ve mezun olunca da öğrenimlerine en yakın lisede devam ederler.

4. Mevcut test-odaklı sistem ile öğrencilere test ile ölçülemeyen eleştirel düşünce, anadilde ve yabancı dillerde iletişim ve teknoloji okul yazarlığı gibi beceriler kazandırmak ve öğrencileri sanatsal ve sportif faaliyetlere yönlendirmek mümkün değildir.

5. OECD ve Dünya Bankası tarafından organize edilen ve 14-15 yaş grubundaki çocukların okuduğunu anlama, muhakeme etme ve mantık yürütme gibi becerileri ölçen PISA türü uluslararası sınavlarda Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında en son yerlerde yer alması, Türkiye’nin mevcut ortaokul öğretim sisteminin karnesi niteliğindedir ve acil değişimin gerekliliğine işaret etmektedir.

2016-2017 öğretim yılı sonu itibariyle 5851 meslek lisesi, 302 fen lisesi ve 93 fen lisesi dahil, toplam 11.076 lise görüyoruz. Bu okullarda 2.713.530’u (%46) meslek lisesi olmak üzere toplam 5.849.970 öğrenci öğrenim görmektedir. Bunlardan 111.720’si meslek 402.760’ı genel olmak üzere toplam 514.480’ı (%8,8) özel liselerde öğrenim görüyor. Aynı öğretim yılı sonu itibariyle, 288.766’sı (%5,2) özel olmak üzere toplam 5.554.415 öğrenci 17.879 ortaokulda öğretim görmektedir.

Bu tablo şunu gösteriyor: Türkiye’deki liselerin toplam öğrenci kapasitesi, az sayıdaki açık lise öğrenci sayısı dikkate alırsak bile, ortaokulların öğrenci kapasitesinden fazladır ve iyi bir planlama durumunda hiçbir ortaokul mezununun açıkta kalmayacaktır.

(Kaynak: MEB, (http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_09/08151328_meb_istatistikleri_orgun_egitim_2016_2017.pdf)

-Şimdi de gelelim önerilen sistemin esaslarına..

İşte Önerilen sistemin esasları !

Liseler olabildiğince konsolide edilecek ve lise türleri esas olarak üç kategoriye indirgenecektir: Genel Liseler, Meslek Liseleri ve İmam Hatip Liseleri. Böylece liselerin çok daha etkin bir şekilde yönetimi ve gerektikçe değişimi mümkün olacaktır. Ortaokul mezunları, adrese dayalı sistem ile, evlerine en yakın bu üç tür liseden istediği birine kaydını yaptıracaktır. Halı hazırda ilkokuldan ortaokula geçiş adrese dayalı olarak yapıldığı için, önerilen sistemin altyapısı ve pratiği mevcuttur. Uygulanmakta olan ilkokuldan ortaokula geçiş sistemi, ortaokuldan liselere geçişi de kapsayacak şekilde genişletilecektir. Hem ABD hem de eğitimde model ülke olarak görülen ve dünya ülkelerinin dikkatini çeken Finlandiya’da uygulanan sistem de budur.

Galatasaray Lisesi, Ankara Fen Lisesi, Alman Lisesi gibi marka olmuş köklü liseler dışındaki tüm fen liseleri, sosyal bilimler liseleri, spor liseleri, güzel sanatlar liseleri ve Anadolu liseleri esnek müfredatlı ‘Genel Lise’ye dönüştürülecektir. Benzer düşüncelerle, misyonunu yitirmiş olan asırlık Öğretmen Liseleri normal liselere dönüştürülmüş ve eksiklikleri hiç hissedilmemiştir. Çünkü istatistikler göstermiştir ki Öğretmen Lisesi mezunlarının sadece yüzde 10’u Eğitim Fakültelerine gitmektedir. Keza, birkaç yıl önce, alınan bir kararla, tüm Genel Liseler başta Anadolu Liseleri olmak üzere diğer lise türlerine dönüştürülmüştür. Geçmişte ilk yılı zorunlu hazırlık sınıfı olan ve yabancı dilde eğitim yapılan liseler için kullanılan ‘Anadolu Lisesi’ tabiri artık anlamını yitirmiştir ve terkedilmelidir. Tüm ‘Anadolu Liseleri’ne, eskiden olduğu gibi kısaca ‘Lise’ denmelidir.

Liselerde tek tip eğitim yerine esnek eğitim esastır. Tüm genel liselerde müfredatın belli bir oranı (örneğin %75-80 gibi) ortak standart derslerden oluşur ve temel becerileri kazandırmayı amaçlar. Geri kalan kısmı (%20-25 gibi), lisenin eğitim kadrosuna ve imkanlarına bağlı olarak, birçok seçmeli ders ağırlık paketlerinden oluşur. Örneğin: Fen ağırlıklı, sosyal ağırlıklı, spor ağırlıklı, yabancı dil ağırlıklı, müzik ağırlıklı, tiyatro ağırlıklı, eşit ağırlıklı ve hatta meslek ağırlıklı gibi. İmkanları kısıtlı olan liseler sadece eşit ağırlıklı standart eğitim verirken, imkanları geniş olan liseler talebe göre farklı ağırlık alanları da açabilirler ve liseler birbirlerinden öğrenir. ‘Meslek ağırlıklı’ kapsamında da genel lise öğrencilerine, yakındaki bir meslek lisesi ile iş birliği içinde, bir meslek öğrenme şansı da verilebilir – web tasarım, muhasebe, turizm rehberliği, ofis yöneticiliği, kuaförlük ve hatta araba tamirciliği gibi. İmam Hatip Liselerinin bir meslek kazandırmadığı dikkate alınırsa, bir meslek becerisi kazdırma uygulaması İmam Hatip Liseleri için de düşünülebilir.

Son yıllarda, liselerdeki eğitim sistem seçmeli derslere yer verecek şekilde esnetilmiş ve az sayıda da olsa, öğrencilerin tercihleri doğrultusunda farklı dersler almasını mümkün kılan esnek bir sistem hayata geçirilmiştir. Önerilen sistem bunun bir aşama ilerisidir ve mevcut sistemin modern dünya uygulamalarıyla daha uyumlu hale getirilmesini mümkün kılacaktır.

Tüm özel liseler, kendi öğrenci seçme kriterlerini kendileri belirler ve alacağı öğrenciye kendileri karar verir. Bu amaçla kendi sınavları kendileri verebilecekleri gibi, tüm özel okullar ortak bir sınav da geliştirebilirler.

Galatasaray Lisesi, Ankara Fen Lisesi, Alman Lisesi gibi marka olmuş köklü devlet liseleri (en az 10 yıllık geçmişi olan) öğrencilerini sınavla alır. Öğrenci seçme birçok metot ile yapılabilir. Uygulanacak metot bu okulların da görüşleri alınarak istişare ile belirlenmelidir. Bu okullar kendi sınavlarını kendileri yapabileceği gibi, tüm marka okullar için ortak bir sınav da öngörülebilir. Bu durumda örneğin ortaokullarda sadece mezuniyette dereceye girmiş olan öğrencilerin sınava girmesine izin verilebilir.

Genel liseler gibi, mesleki eğitimde de Ticaret Meslek Liseleri, Endüstri Meslek Liseleri, Kız Meslek Liseleri, Sağlık Meslek Liseleri, Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri, Sekreterlik Meslek Liseleri, Teknik Liseler gibi çok sayıda okul türü ile bir kargaşa yaşanmaktadır. Etkinlik ve verimlilik için mevcut meslek liselerinin mümkün olduğunca yerel ihtiyaçlar da dikkate alınarak çok programlı meslek liseleri olarak konsolide edilmesi gerekir. Bu okullarda da genel liselerde olduğu gibi, genel yaşam beceri kazanımına ağırlık verilmeli ve öğrencilerin gerçek hayatta işlevsel olabilmeleri için 21nci yüzyıl temel becerileri ile donanımı sağlanmalıdır. Mesleki Yeterlilik Kurumu ile iş birliği yapılarak, şartları sağlayan mezunlara bağımsız bir birim tarafından yetkinlik sertifikası verilmelidir. Böylelikle eğitimin piyasada karşılığı olan, güncel ve kaliteli olması sağlanmalıdır.

Meslek Lisesi öğrencilerinin hem piyasada karşılığı olan mesleki bilgi, beceri ve yetkinliklerle birlikte gerçek hayat becerileri ile donanması ve hayata atılmaya hazır hale gelmeleri önemlidir. Bu amaçla, İl Milli Eğitim Müdürlükleri Bünyesinde, 2008 tarihli ‘İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullari Çalişma Usul Ve Esaslari Hakkinda Yönetmelik’ kapsamında, o ildeki işçi, işveren ve meslek kuruluşları temsilcilerinden oluşan bir ‘Meslek Lisesi Danışma Kurulu’nun kurulması ve etkin rol oynamasının sağlanması faydalı olacaktır.

Her yıl, mezuniyet döneminde, ortaokul son sınıf öğrencileri ile bir anket çalışması yapılacak ve öğrencilerin hangi tür (genel lise, meslek lisesi, imam hatip) liseye gitmeyi planladığı sorulacaktır. Bu talepler ışığında, belli mahallerde hangi tür liselerin açılacağına veya talep görmeyen liselerin hangi tür liseye dönüştürüleceğine karar verilecektir.

Hiçbir sistemin mükemmel olmadığı baştan bilinmelidir. En iyi sistem, en az mahzurla en yüksek faydayı sağlayan sistemdir. Gelişim esastır ve baştan karşılaşılabilecek mahzurlar da değişim ve gelişime açık bu sistem ile zaman içinde etkin bir şekilde telafi edilebilir. Bilim ve teknolojide en ileri ülkeler uzun yıllardır bu sistemi kullanmakta ve sistemin gayet iyi işlediğini görmektedirler. O yüzden önerilen sisteme yepyeni bir sistem olarak değil, modern dünyada ‘denenmiş ve ispatlanmış’ bir sistem olarak bakılmalıdır.

Önerilen sisteme gelecek yaygın bir itiraz, elitik bir yaklaşımla, yüksek başarılı öğrencilerin kendi özel fildişi okulları yerine herkesle birlikte kendi mahallelerinde eğitim görecek olmaları ile ilgilidir. Sıklıkla bu uygulamanın adaletsiz olduğu ve mağduriyet yarattığı ifade edilmektedir. Ancak yüzde bir kaçlık bir azınlığın fildişi kulelere gönderilmesi için 6 milyona yakın 11-15 yaş grubunda gelişim çağındaki öğrencinin 4 yıl boyunca merkezi sınavlara mahkûm edilmesi ve gerçek eğitimden ve yaşam becerileri kazanma fırsatından mahrum bırakılması, en büyük adaletsizlik ve mağduriyettir. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ağzına düşmektir. İlginçtir ki hiç kimse ilkokulu bitiren öğrencilerin adrese dayalı olarak en yakın ortaokula gitmesinin adil olmadığını ve mağduriyet yarattığını iddia etmemektedir. Hatta çocuklarının mahalledeki akranları ile birlikte çoğu kez yürüyerek okula gitmesinden oldukça memnun görünmektedir.

Sınavların gündemde olduğu şu günlerde çözümsüz zannedilen bir konuda önemli bir söyleşi oldu. Liselere girişte çok kolay çözüm yolları bulunduğunu gördük. Bakış açılarını değiştirecek önemli açıklamalarınız oldu. Doğru bilinen yanlışların ne olduğunu daha iyi öğrendik. Temenni edelim bu anlatılanlar konuyu bir kere daha gündeme getirir; çözüm için tekrar yola koyuluruz. Mağduriyetler ve yaşanan dram böylece son bulur.