Geçen haftadan beri Türkiye'nin pek çok kentinde ölümlere yol açan sahte içki kâbusu devam ediyor. Ölü sayısı 51'e yükselmiş. COVID-19’dan dolayı ölenlerle âdeta rekabet ediyor. Sahte içki satıcılarına ve üreticilerine operasyonlar devam ediyormuş. Bu aslında öyle yeni bir haber değildir. Hemen her yıl gündemde olan bir konudur. Geçen sene de Adana İl Sağlık Müdürlüğü yine sahte rakı üretimi ve tüketiminden dolayı bir açıklama yapmıştı. Yapılan yazılı açıklamada, metil alkol zehirlenmesi şüphesiyle 70 kişinin il genelinde hastanelere başvurduğu ve tedavi altına alınan bu kişilerden 9’unun hayatını kaybettiğini bildirmişti. Bugün de yine benzer açıklamalar yapılmaktadır. Neymiş; vatandaşlarımız, sahte alkollü içki konusunda gereken dikkati göstermeliymiş, sahte içkinin her türlü üretimine, kullanımına yönelik faaliyetlerin içinde bulunmamaları, kendi sağlıkları açısından önem arz ediyormuş.

Bu konu ile ilgili daha önce de başka bir yerde yazdığım gibi, sahte içki sağlığa zararlı da gerçek içki zararsız mı? Peki, asıl sorun nedir? Neden haram olduğu halde bile bile vatandaşlarımız içki içer? Sahte içki içmek tehlikeli de gerçek içki tehlikeli değil mi? Üstelik hem bedenen, he de manen ikisi de tehlikeli. Aralarında sadece zaman farkı var…birisi hemen, diğeri zamanla öldürüyor.

Kaçak yollarla yani devletten ruhsat almaksızın merdiven altı olarak tabir edilen uygunsuz şartlarda üretilen metil alkollü içki tüketenler, çok kısa süre sonra kalıcı körlük gibi değişik rahatsızlıklar yaşamaktadır. Bazen tıbbî müdahalelere rağmen bu içkileri aşırı miktarda tüketenler, ölümden bile kurtulamamaktadır.

Her iki içki türü de alkol alımının hemen sonrasında insanın aklen sağlıklı düşünme yetisini bozmakta, mantıklı düşünme, karar verme ve hareket etme yeteneğini sarsmaktadır. Böyle bir durumda alkollü kişinin fizikî hareket kapasitesi azalır ve uygunsuz eylemler sonucunda arzu edilmeyen kazalar ve hatta ölümler meydana gelebilir. Sürekli olarak gerçek içki içenlerin bir kısmı da toplumsal şiddetin baş mimarlarıdır. Ne yazık ki şiddetin sahtesi yoktur.

Gerçek içkilerin zararları, çoğu zaman birden kendisini göstermez. Sahte içkilere göre gerçek içkiler, sahte içkilerin sebep olduğu zararların aynısı tedricî olarak ortaya koymaktadır. Mesela sahte içkiler, hemen körlüğe yol açarken, gerçek içkiler de zamanla göze giden görme sinirlerini tahrip etmekte ve ileride görme sorunlarına yol açmaktadır.

Bu bağlamda sürekli olarak içilen gerçek içkiler de zamanla beyin hücrelerini öldürmekte, beyni küçültmekte ve hafızayı zayıflatmaktadır. Bunama, demans ve erken yaşlanma, alkollü içki tüketiminin geri dönüşümü olmayan gayri ihtiyari bir neticesidir. Gerçek de olsa her alkollü içecek, gastrit ve ülserin meydana gelmesini tetiklemektedir. Vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminlerin, minerallerin ve diğer besin maddelerinin vücut tarafından emilmesine engel olmaktadır.

Alkollü içki tüketen bir insan, sabahları ağız kuruluğu ve baş ağrısı ile yorgun olarak uyanmakta, sürekli olarak kullanması halinde kalıcı uyku bozuklukları dahî yaşayabilmektedir. Alkol, er veya geç kişilerde kanser riskini artırmaktadır. Yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserlerinin önemli bir kısmı, alkole bağlanmaktadır. Çoğu zaman kalp hastalıklarına sebep teşkil eden yine alkoldür. Kalp yetmezliği ve kalp ritim bozukluğu da ekseriyetle alkol tüketmekten dolayı meydana gelmektedir. Az miktarda alkol kullananlarda dahî kalp ve damar hastalıkları görülebilmektedir.

İslâm, Alkollü İçki Üretim ve Tüketimini Yasakladığını Herhalde Herkes Biliyordur

Kısacası, ister sahte, isterse gerçek olsun bütün alkollü içkiler, hem haramdır, hem de sağlığımıza zararlıdır. Şu kesin: Alkollü içkilerin azı da çoğu da emanet olarak görmemiz gereken bedenimiz için her halükârda zararlıdır. Müslüman bir ülkeyiz, içki içenler de Müslüman. Müslümanların içkiye bağımlı hâle gelmesi ne garip değil mi? Halbuki Allah-u Teâlâ içki konusunda bizi açıkça uyarmaktadır:

 “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları (milli piyango), şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide: 90).

Bir pislik olan içkinin (ister sahtesi, isterse gerçeği olsun) sağlımıza faydalı olabileceğini artık kimse iddia etmiyor. Bu pislikten bilinçli olarak yani imanın bir gereği olarak uzak duran bir insan, hem dünyevî sağlığına, hem de uhrevî kurtuluşuna erişmiş olur. Aksi takdirde sürekli olarak içki içen bir insan, Allah’ın emrini açıkça çiğnediği için, günahkâr ve hatta müşrik olarak muamele görür. Nitekim Allah’ın Resulü de içki konusunda bizlere ikaz etmektedir:

“İçki müptelası olarak ölen bir kimse, puta tapan bir kimse gibi Allah’ın huzuruna çıkar.” (Taberani: 12/45).

Allah, değişik isimler altında satılan fakat haddizatında bir pislik olan alkollü içkilerden bizleri uzak tutsun ve müptelası olanları da bu kötü alışkanlıktan kurtarsın.

Diğer taraftan devlet, nasıl ki sigara ile mücadele ediyorsa, aynı duyarlılığı alkollü içkiler için de göstermelidir. Sahte içki üretimi ve tüketimi ile mücadele edeyim derken, gerçek içki üretimi ve tüketimi ile mücadeleyi ihmal etmemelidir. Ve en önemlisi neden sahte alkollü içki üretimi revaç görüyor? Nasıl oluyor da bunun da bir piyasası oluyor? Her şeyin sahtesi olan bir Türkiye tablosu, neyin bir sonucudur?

Sahte Yüzler, Sahte İçkiler

Güzel ahlâk anlayışımız toplumsal olarak bozuldu. Güzel ahlâkın sahtesi olmaz diyorduk, meğerse varmış. İkiyüzlülük veya birden fazla yüzlülük kısacası sahte yüzler…

Adaletin sahtesi olmaz diye düşünüyordum. Meğerse varmış. Sahtesi, hukuk adına işlenen zulümlerdir. Türkiye’de hak aramak, samanlıkta iğne aramak kadar zormuş. Şahsî tecrübe ile sabittir.

Hakkın sahtesi olmaz diye inanıyordum. Meğerse varmış. Bâtıl ve sapkın inançlar o kadar yaygın ki, Hakkın ışıkları âdeta söndürülmüş. Hediyenin sahtesi olmaz diye biliyordum. Ne kadar yanılmışım. İslâm ülkeleri rüşvette ilk sıralarda.

Dindarlığın sahtesi olmaz, olmamalı idealizmini zihnen canlandırmak isterdim ama nafile. Dindarı ve dindar görüneni ayırmak, artık o kadar zor ki. Dostluğun sahtesi olmaz diye hep yıllardan beri inanırdım. Meğerse varmış. Düşen bilir. Dost bildiklerim, menfaat insanlarıymış.

Meğerse ülkemde her şeyin sahtesi varmış. Gerçek hekim de var şarlatanı da var. Hicret, hac ve umre de var. Geçim için, turistik amaçlar için de gidenler varmış. Gerçek ilim ve hikmet var ama pozitivist veya bilimsel bilimin demagojik hükümranlığı altında hakikat ışığını dahî göremiyoruz.

Hislerin sahtesi de artık pek popüler. Rol yapabilen sadece sinema artistleri değil bizim ülkemizde. Ya güvenmemiz gereken ilahiyatçılara ne demeliyiz? Kur’an bize yeter derken Peygamberimizi (sav) yok saymak ve onun Sünnetini söndürmek isteyen sahte din âlimlerine yani reformculara ne demeli?

Akademik etik mi dediniz? Kaç “bilim insanı” benim çalışmalarımı sanki kendi çalışması gibi kullandığını bir söylesem! Hırsızlık yapan o kadar çok sahte bilim insanı var ki ülkemizde. İlmî çalışmanın sahtesi olan intihalin bile cezai müeyyidesi yok.

Bir ülkede mazeretten çok bahaneler yaygın ise, münevverden çok aydın geçinen var ise, gerçek şeyhten ziyade müteşeyyih (şeyh taslağı sahtekâr) cirit atıyorsa o ülkede gerçek içkinin yanında sahte içki de olsa ne olur, olmasa ne olur? Velhâsıl; Asıl sorun sahte içki değil, asıl sorun sahteciliğe yol açan ahlâkî ve manevî yozlaşmadır. En büyük sosyal risk, sahte yüzlerin ortaya çıkmasına zemin teşkil eden İslâm’dan uzaklaşmamızdır.