Selahaddin Eyyubi, 4 Mart 1193 Çarşamba günü 55 yaşındayken Dımaşk (Şam) Kalesi'ndeki Darül İmare'nin mütevazi odasında Rabbine kavuştu. Onun saraylarda yaşadığını zannedenler, kesesinden sadece 1 dinar 37 dirhem çıktığını bilmezler. Çünkü onun gayesi, dünya saltanatı değil Allah'ın rızasıydı.

  • O, ömrünü İslam Birliğine adadı. Kudüs fethini hayatının gayesi yaptı. Az yedi, az uyudu, hiç gülmedi. Atının eyeri tahtı oldu, kıl çadırlar sarayı.
  •  Kör kuyulara atılmadan Mısır'a Sultan oldu. Bir adı da Yusuf'tu. Ünlü Emirler önünde diz çöktü. Kimseye karşı kibirlenmedi. İslam'ın sancağını yükseltti. Müslümanları birleştirdi.
  • Az yedi, az uyudu, hiç gülmedi. Ve az yaşadı. Allah onun kısa ömrünü bereketli kıldı. Yaşadığı 55 yıla, yüzyılları sığdırdı.
  • Selahaddin Eyyubi, Kudüs'ün şifresini çözdü. Muazzam bir İslam ordusu meydana getirdi. 88 yıllık işgale son verdi. Mescidi Aksa'yı Müslümanlara kavuşturdu. Özgür Kudüs'ü bize yadigâr bıraktı.

MİRACIN GÖLGESİNDEKİ KUDÜS

Bundan tam 680 yıl önce yine bir Miraç yıldönümünde Hicri 27 Recep 583 (Miladi 2 Ekim 1187) Cuma günü Müslümanlar büyük bir olgunluk, ciddiyet ve hasret içinde Kudüs'e girdiler. 88 yıl önce Haçlıların yaptığı vahşete mukabil İslam'ın merhamet ve şefkatini gösteren Müslümanlar, çok büyük bir coşkuyla bir hafta sonra Mescidi Aksa'da fethin ilk Cuma namazını kıldılar.

Acaba Selahaddin Eyyubi, Kudüs'ü fethettikten sonra rahat etmiş, sarayına çekilmiş ve ömrünün kalan altı yılını dinlenerek mi geçirmişti?

Selahaddin Eyyubi, eğer olmayan sarayına çekilip kalan ömrünü istirahat ederek geçirseydi, Kudüs birkaç yıl sonra tekrar Haçlıların eline geçerdi. Çünkü birincisinden çok daha saldırgan Üçüncü Haçlı Seferiyle, Avrupa'nın üç kralı ile 600 bin asker Kudüs'e doğru yola çıkmıştı.

Üçüncü Haçlı Seferi ile Filistin'e gelen binlerce gemi ve yüz binlerce asker Sur şehrinde toplanarak ardından Akkâ'yı kuşattı. Selahaddin Eyyubi, Akkâ'nın Filistin'in anahtarı olduğunu çok iyi biliyordu. Bu yüzden burada iki yıl süren zorlu bir savunma yaptı. Fransa Kralı II. Philippe Auguste ile İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard da bu kuşatmaya katıldılar. Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa ise Anadolu'yu geçerken Silifke'de Göksu ırmağında boğularak cezasını bulmuştu.

Selahaddin Eyyubî kuşatmanın uzadığını ve Akkâ’ya devamlı Haçlı gemilerinin geldiğini gördükçe derin üzüntü ve endişeye kapılıyor, etraftaki Emirlere mektup yazarak onlardan asker, silah ve erzak istiyordu. Asıl düşüncesi ise Kudüs’tü. Bunca yıllık cihad ve gayretin neticesinde yeniden fethedip İslam sancağını diktiği bu şehrin; tekrar Haçlıların eline geçme ihtimalini düşündükçe uykuları kaçıyor, iştahı azalıyor, hasta olan bedeni de bu ağır manevi yükü kaldırmakta artık zorlanıyordu.

Sonunda Selahaddin Eyyubi, 1191 yılında mecbur kalarak Akkâ'yı feda etti ama Kudüs'ü kurtardı. Haçlı orduları Akkâ önünde o kadar yıprandı ki, Kudüs'e gidecek takatları kalmadı. Haçlılar, 100 bin kişi zayiat vererek 1192 yılının Eylül ayında elleri boş Avrupa'ya geri döndüler.

SULTANIN SON BEŞ AYLIK ÖMRÜ

Selahaddin Eyyubî, Haçlılarla yapılan barışı fırsat bilerek, hacca gitmek istediğini söylemiş, hazırlık yapılmasını emretmişti. Fakat hem yakınları hem de Kadı el-Fazıl hacca gitmek için Halife’den izin alması gerektiğini, ayrıca henüz savaştan yeni çıkılmış olduğu için Haçlıların bunu fırsat bilerek anlaşmayı bozabileceklerini söylediler. Sultan bu ikazlar üzerine hacca gitmekten vazgeçti.

Sultan Selahaddin, oğlu Melik ez-Zahir’e Kudüs’te şöyle demişti:

“Evladım Allah’tan korkmanı tavsiye ederim. Her hayrın başı budur. Kan dökmekten sakın. Çünkü kan uyumaz. Halkın kalbini kazanmanı ve onların işiyle meşgul olmanı tavsiye ederim. Devlet adamlarının da kalbini kazanmaya çalış. Kimseye kin besleme. Kul hakkından sakın. Zira kul hakkı ancak insanların rızasını alarak düşer. Allah’ın hakkı samimi bir tövbe ile affedilir.”

Sultan hayatını adadığı Kudüs’ün geleceği için maddi tedbirlerin yanında, eğitim, sağlık ve hayır hizmetlerine çok önem verdi. Tefsir, hadis ve fıkıh gibi ilimlerin okutulduğu medreselerle bir de hastane yaptırdı. Fakirler için imaret yaptırarak, bütün bu müesseselerin devamını sağlamak üzere gelir getiren vakıflar kurdu.

Ramazanın manevi iklimiyle Mescidi Aksa’nın hasretini dindirmek isteyen Sultan, çoğu günlerde öğle ile ikindi arasını Kıble Mescidinde geçiriyordu. Halepli neccarın yıllar önce yaptığı o muhteşem minbere sırtını yaslayıp, Ramazan hatiminin cüzlerini okurken şöyle düşünmüştü:

“Müslümanlara lazım olan gerçek şuur ve azim işte budur. Bu neccar, kendi kendine Kudüs ve Mescidi Aksa için ne yapabileceğini düşünüp minberi yapmış. Kimbilir belki de Cenabı Allah onun ihlas ile yaptığı bu fiili duayı kabul ettiği için biz Kudüs’ü fethettik. Bu şekilde sorumluluk şuuruna sahip Müslümanlar oldukça, Allah’ın izniyle hiçbir düşmandan korkmam.”

SULTAN DIMAŞK'A GELİYOR

Vakit ikindiye yaklaşmış, koyu bulutların örttüğü gökyüzü kurşuni renge bürünmüştü. Birden kalabalığın uğultusu kesilmiş, herkes pür dikkat, uzaktan gelen sesi duymaya çalışıyordu.

— Geliyor! Sultanımız geliyor.

— Davullar, kösler, nekkareler vurulsun!

— Ebü’l-Muzaffer el-Melikü’n-Nâsır Sultan Selahaddin geliyor!

— Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber!

2 Kasım Çarşamba günü Dımaşk meydanı tekbirlerle inliyordu.

Halk yıllardır görmedikleri Sultan’a hasret kalmış, yaşlı genç, kadın erkek, talebe müderris, asker kumandan binlerce insan, yağmur ve soğuk demeden meydana akın etmişlerdi. En önde Kadı el-Fazıl, yanında Sultan’ın oğulları Melik el-Efdal, Melik ez-Zahir, Melik ez-Zafir ve kumandanlar, uzaktan gelmekte olan atlılara doğru yürümeye başlamışlardı. Kafilenin önünde yağız atının üstünde simsiyah kıyafetiyle Sultan Selahaddin, kalabalığa yaklaşınca gür sesiyle şöyle konuştu:

— Ey Dımaşk ahalisi. Buralara kadar zahmet edip geldiğiniz için hakkınızı helal edin. Cenabı Allah sizin beldenizi kıyamete kadar emniyet ve huzur içinde yaşatsın. Sizleri Kur’an’ın doğru yolundan ayırmasın. Sizleri iki cihanda aziz eylesin. İnşallah Cuma namazında Emevi Camii’nde görüşmek üzere Allah’a emanet olun!

SON DİNLEDİĞİ İSRA SURESİ

Hüzünlü ay Safer’in son üç günüydü. Hilal incelmiş artık kaybolmak üzereydi. Katran çalınmış gibi kapkara gecede, şimal yıldızı daha parlak görünüyordu. Akşamdan Sultan’ın hastalığının şiddetlendiğini öğrenen ahali, Dımaşk Kalesi’ndeki Darül İmare’nin önünde toplanmış, dillerde dua, gözlerde yaş ve kalplerde derin bir endişeyle, içeriden gelecek müjdeyi bekliyordu. Fakat heyhat!

Tabiplerin "artık yapacak hiçbir şey kalmadı" demeleri üzerine, Hafız efendi Sultan’ın başucuna, pencere önüne oturarak, yanık ve güzel sesiyle Kur’an okumaya başladı. Odada yanan kandillerin loş ışıkları Hafızın gölgesini dışarıya düşürünce, dışarıda bekleyen meraklı kalabalıkta bir dalgalanma oldu. Demek ki artık Sultan’ın son saatleri gelmiş, ecel şerbeti kendisine sunulmuştu.

Yasin, Tebareke, Fetih, Rahman, Kehf, Vakıa ve Secde surelerini okuyan Hafız, bir yudum su içmek için bir an durup Sultan’a bakınca, dudaklarının kıpırdadığını gördü. Bir şeyler söylemek istiyor ve bunu tekrarlıyordu. Eğilip, kulağını Sultan’ın ağzına iyice yaklaştırınca şu sözü tekrarladığını işitti:

— İsra, İsra, İsra...

O anda anlamıştı, evet Sultan İsra Suresi’ni okumasını istiyordu. Hemen Euzü Besmele çekip başladı:

— Sübhanellezî esrâ bi abdihî leylen mine’l-mescidi’lharami ilel-mescidi’l-aksallezî bareknâ havlehû linuriyehû min âyâtinâ, innehû hüve’s-semîü’l-basîr.

“Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir.” (İsra Suresi, âyet 1)

4 Mart 1193 (27 Safer 589) Çarşamba gecesi sabaha karşı ruhunu Rahmana teslim eden Selahaddin Eyyubi, ümmete Kudüs'ü emanet bıraktı. Allah rahmet etsin, mekanını cennet eylesin.

Kadı el-Fazıl, Sultan'ın vefatı üzerine şöyle konuşmuştu:

"Mısır’ın, Yemen’in, Hicaz’ın, Filistin’in, Suriye’nin, Dımaşk’ın, Haleb’in, Musul’un Sultanı Selahaddin Rabbine kavuştu. Allah rahmet eylesin. Emrindeki büyük ordular ondan eceli def edemedi. 17 oğlu onu son yolculuğundan geri döndüremedi. Size tavsiyem şudur. İttifak ederseniz, Sultan'ın şahsından başka bir kaybınız olmaz. İhtilafa düşerseniz, başınıza gelecek felaketlerin en hafifi Sultan'ın kaybı olur."

Selahaddin Eyyubi hayatı boyunca, sadece sözüyle değil fiiliyle bütün ümmete örnek olmuştu. Onun sayısız kahramanlıklarını ve fedâkarlıklarını anlatmaya kitaplar yetmez. Öyleyse bize miras bıraktığı ümmet şuuru ve Özgür Kudüs'ün Şifrelerini anlamaya çalışalım. Çünkü onun yaşadığı dönemle, şu anda içinde bulunduğumuz şartlar arasında, aradan geçen sekiz yüz küsür yıla rağmen çok büyük benzerlikler bulunuyor.