Maurice Merleau-Ponty, en önemli çalışması olan Algının Fenomenolojisi’nde, anlamaya mahkum oluşumuzu dünyalılığımıza bağlayarak, dünya hayatı ve dolayısıyla tarihi içinde adlandıramadığımız bir şeyi yapma ve söyleme imkanına erişemeyeceğimizi belirtir.

Ona göre, fenomenolojik dünya, önceki varlığın açığa vurulması değil, varlığın bizzat kendisinin temellendirilmesidir ki, bu esasta dünyanın görülmesinin ve yeniden öğrenilmesinin aracı olan felsefe de, bu temellendirmede dünyanın kendi kendisinin ifşası olarak ancak fenomenoloji üzerinden gerçekleşebilir.

Şeyh Muhyiddin’in, (Ekrem Demirli çevirisiyle) Fütûhât-ı Mekkiyye’sinden yaptığımız seçmelerin on dördüncüsünü bu düşünceler eşliğinde sunmaktan maksadımız, onun İslam metafiziğini kurumlaştıran bir zat olduğunun sürekli olarak hatırda tutulmasını sağlamak içindir. Onun, tasavvuf/ tarikat sohbeti yapan bir zattan ibaret olmadığının; algı, dünya, hikmet, hakikat, hakikatlilik, gerçek, gerçekçilik, bilme, nispetler (fenomenler), görme ve tanımlama... gibi ontik terimleri, bunlara yüklediği dini içerikle İslam metafiziği içinde pür bir mütefekkir özeniyle yapılandırdığının gözden ırak tutulmaması gerekir ki, onun tefekküründen azami fayda elde edilebilsin.

Şeyh Muhyiddin diyor ki:

“Allah, aklın kendi başına algılayamayacağı bilgileri tebliğ etmesi için peygamberleri seçmiştir. Söz konusu bilgiler, Allah’ın Zatı ve O’na yaklaştırıcı ameller, terkler ve nispetlerle ilgilidir.” (FM, 7:189)

“Bildiğim, (...) bilinenin kendisindeki durumudur.” (FM, 7:278)

“Hiçbir şey kendi hakikatinin dışına çıkamaz.” (FM, 7:283)

“Hakikatler, kendi alanlarında akar. Her hakkın kendinde bir mutlaklığı vardır.” (FM, 8:13)

“Hikmet, özel bir bilineni bilmektir.” (FM, 8:31)

“Hikmetin öncesi, hakimdir. Öyleyse hikmet hükümrandır. Onun sonucu olan hükmün faili ve öznesi ise, hakim ve hakem’dir. Sayesinde atın kontrol edilmesini sağlayan gem de ‘hikmet’ diye isimlendirilmiştir. Öyleyse bu niteliğe sahip her bilgi hikmettir.” (FM, 8:31)

“Allah Alîm, sen âlimsin.” (FM, 8:73)

“Marifet bir hedef iken bilgi yolu bir kanıttır. Bilgi ilâhî bir nitelik iken, marifet var olana ait nefsânî ve Rabbânî bir niteliktir.” (FM, 8:153)

“Bilgi var iken amel yapmamak, amel yaparken bilgisiz olmaktan iyidir.” (FM, 8:310)

“Bilginin kendisi değil ilgisi yenilenir ve ortaya çıkar.” (FM, 9:20)

“Bilgi, kendine göre hakikatini yitirmez. O, her zatta kendi hakikatiyle ve kendisi olarak bulunur. (...) Bilgi, aslı üzere akledilir, mevcut değildir! (FM, 9:75)

“Bilgi, delilden meydana gelen bütün bilgilerdir. Çünkü bilgi(anlamındaki ilim), alâmet kelimesinden türetilmiştir. (FM, 9:194)

“Hakikat sırrı (...) bilginin bilinenin zatına ilave bir durum olmadığını bilmekten ibarettir.” (FM, 9:194)

“Herkes kendi zevkine göre ve hâlinde tercih ettiği şeye göre konuşur. Çünkü sûfîler bir şeyden söz ederken zevklerinin ve vecdlerinin verisini aşmazlar. Öyleyse onlar kesin bilgi sahibi ve dürüst kimselerdir. Onların bilgisine kuşku girmez. (Bilgisinin kaynağı düşünme olan ise, onlardan değildir. Düşünce bazen yanılır, bazen isabet eder. Fikriyle hareket eden insan, hâl ve zevk sahibi değildir.)” /FM, 9:313)

“Filozof’un anlamı, hikmeti seven demektir. Çünkü Yunanca’da ‘sofya’ hikmet demektir. Bir tanıma göre de ‘sevgi’ demektir. Öyleyse felsefe hikmeti sevmektir. Akıllı herkes hikmeti sever. Şu var ki ister filozof, ister Mu’tezile, ister Eş’arî olsun, ister başka bir akılcı ekolden olsun, akılcıların ilahiyat bahislerindeki hataları doğrularından daha çoktur. Binaenaleyh filozoflar, adları nedeniyle kınanmadılar, onlar metafizik bahislerinde yanıldıkları için kınanmışlardır. Onların bilgileri, peygamberlerin getirdikleri bilgilerle çelişmiştir. Bunun nedeni ise, nebilik ve risâletin kaynağı ve bunların neye dayandığı hakkındaki bozuk düşünceleriyle vermiş oldukları hükümlerdir. Fikre dayandıkları için işi karıştırmışlardır.” (FM, 9:314)

“Güçler (duyular) derece derecedir. (...) Her birisi Allah’ın kendisini yarattığı özelliğe göre (bir bilgi) verir. Duyma gücüne görme gücü tahkim edilseydi, onu imkansız sayardı. Aynı şey görme ile diğer güçler arasında geçerlidir. Akıl da güçlerden birisidir. Hatta o bütün güçlerden yardım alırken, onlara hiçbir şey vermez.” (FM, 3:315)

“Allah’a giden yol (...) kıyas ile öğrenilmez.” (FM, 9:354)

“Tesadüf bile olsa, sana bilgi verilmiştir.” (FM, 9:355)

“Düşünmenin konusu, güzel isimler (Esmâü’l-Hüsnâ) ve yaratılmışların isimleridir.” (9:407)

“İlk düşünce asla yalan söylemez.” (9:427)