Bir taraftan 1917’deki Kudüs işgalinin üzerinden geçen acımasız yılları sayıyoruz. 100, 101 derken bu sene 105. hüzün yılını yaşıyoruz. Diğer taraftan bu kutsal şehrin Selahaddin Eyyubi tarafından yeniden fethinin yıldönümünü sevinçle yad ediyoruz. Bu mübarek fethin üzerinden tam 835 sene geçmiş. 2 Ekim 1187 (27 Recep 583) tarihinde menhus Haçlı işgaline son veren Selahaddin Eyyubi, sadece Kudüs’ü fethetmekle kalmadı, İslam Birliğini kurarak Müslümanlara yeniden kardeşliğini hatırlattı.

O günün Müslümanları Kudüs’ün işgaline ancak 88 yıl dayanmışlardı. Çünkü, askerinden komutanına, öğrencisinden hocasına, ev hanımından esnafına kadar herkes Kudüs’ün işgal altında olmasını kendine dert edinmişti. Anneler bebeklerini Kudüs ninnileriyle büyütüyor, hocalar öğrencilerini Kudüs bilinciyle yetiştiriyordu. Asker her gün Kudüs’e sefer rüyasıyla yatıp kalkıyor, esnaf ise bu kutlu dava için ne yapabileceğini düşünüyordu.

Halepli neccar yaptığı o musanna minberle, sekiz asır öteden bize neler söylüyor hiç düşündük mü? Bu mütevazi marangoz bize, fethin silahla, askerle, güçle değil, ortak dava bilinciyle gerçekleşeceğini, herkesin elinden gelen gayreti göstermesine bağlı olduğunu anlatıyor. Duyarsızlığın, ilgisizliğin ve umursamazlığın bu başarıyı sürekli geciktirdiğini ifade ediyor.

***

Selahaddin Eyyubi bir şehzade değildi. Babasından ona bir taht miras kalmamıştı. O, Nureddin Zengi'nin emrinde olan amcası kumandan Şirkuh'un ordusunda bir askerdi. Bir askeri, Kudüs Fatihi yapan en önemli sebep, ümmetin Kudüs şuuruna sahip olması ve Kudüs işgalini kendine dert etmesiydi. Toplumdaki Selahaddin Eyyubi beklentisi, neme lazımcılık ve sorumsuzluğun bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Yani “Bekleyelim, bir Selahaddin çıksın, Kudüs’ü kurtarsın, biz de onu alkışlayalım” zihniyeti bu davanın en önemli çıkmazlarından biridir. Halbuki herkes kendine şu soruyu sormalıdır: “Ben işgal altındaki Kudüs için ne yapabilirim?”

Kimse kusura bakmasın ama kitap fuarlarında gözlemlediğim tavırlar, bu konuda çok zayıf olduğumuzu gösteriyor. Tarihi romanlara, özellikle tv dizilerinin konularını işleyen kitaplara gösterilen ilginin binde biri Kudüs ile ilgili eserlere gösterilmiyor. Gençlerin Kudüs’e ilgileri, Güney Amerika’daki bir şehirden farksız. Anneler, babalar, öğretmenler, yazarlar, medya mensupları; Kudüs’ten bahsetmek için Filistin’de yeni katliamlar mı olmasını bekliyorsunuz? Hem de öyle birkaç kişi değil, yüzlerce şehit verilmeli ki, bu konu gündeme gelsin, öyle mi?

Galiba Kudüs’le ilgili bir dizi çekilmeden biz kimseye derdimizi anlatamayacağız. Çünkü gündemde yer almak için bir dizinin tanınmış oyuncularına ihtiyaç duyuluyor. Eğer işgalciler izin verirse Kudüs’te çekilecek böyle bir dizi izlenme rekoru kırabilir. Benden söylemesi.

***

Ah Kudüs! Affet bizi Kudüs! 

Birtakım oyunlarla elimizden alınıp sonunda işgalci Siyonistlere teslim edilen kutsal belde. Müslümanların haysiyetini rencide etmek için Haçlı ve Siyonist ittifakının elinde oyuncak olan peygamberler diyarı. 400 sene her türlü fedakarlığı yaparak seni himaye eden ecdadımızın emanetine sahip çıkamadık.  Seni işgal ettikleri yetmezmiş gibi, bir de Müslümanlara unutturmaya çalışıyorlar. Mübarek Mescidi Aksa’ya devamlı baskınlar yaparak, adım adım her yeri Yahudileştirmek istiyorlar. Biz zavallıları da bu görüntülere alıştırarak, normal göstermeye gayret ediyorlar.

Bilgimiz ve ilgimiz gittikçe azalıyor. Gençler Kudüs’le ilgilenmiyor. Onların ilgi alanları hep nefsani ve dünyevi konulara kaymış. Bilinçsiz ve dar görüşlü bir nesil yetişti. İşin ilginç yanı da, en moderninden en dindarına kadar kafa yapıları ve yaşantılarının birbirine yakın olması. Laiklik dedikleri herhalde bu olsa gerek. Her şeye rağmen Gençler İçin Kudüs’ü anlatmaya devam ediyorum. Daha anlaşılır ve sade bir dille Hz. Ömer’den günümüze kadar bilmemiz gereken önemli olayları ve kişileri bir araya getirdim. Tarihi fotoğraflarla zenginleştirdim. Kolay alınacak, rahat okunacak ince bir kitap oldu. İnşaallah Kudüs bilincinin yerleşmesine bir katkısı olur ümidindeyim.

***

Herkes Mescidi Aksa için kendi minberini yapsın! İmkân bulanlar mutlaka Kudüs'e gitsin, Mescidi Aksa'da namaz kılsın! Gidemeyenler kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndersin! Yani, maddi ve ekonomik yardımda bulunsun! Ecdadımızın 400 sene canı ve kanı pahasına bu mukaddes toprakları koruduğunu bilelim! Kudüs işgalini, Haçlı ve Siyonist zulmünü hiçbir zaman unutmayalım! Zulüm devam etmez! Kudüs bir gün mutlaka özgür olacaktır! Gayret edelim de bu mübarek fetihte bizim de bir küçük katkımız bulunsun!

Kudüs bu ümmetin büyük imtihanı ve devamlı kanayan bir yarasıdır. Müslümanlar bu kan kaybına daha ne kadar dayanabilir? Dünyanın gözü önünde yapılan zulme her gün yenileri ve daha şiddetlileri ekleniyor. Bu pervasız ve zalim Siyonistleri kim durduracak? Biz hep başkalarından medet umuyorsak, kendi yapabileceğimizi hiç hesaba katmıyorsak, Halepli marangozun şuurundan çok uzağız demektir.

Selahaddin Eyyubi, Miraç yıldönümünde (27 Receb 583) 2 Ekim 1187 Cuma günü Kudüs'ü fethettiği zaman, aynen ilk fatih Hz. Ömer (r.a.) gibi bütün gayrı müslimlere eman verdi. Mescidi Aksa'yı bütün şirk ve pislikten temizleyerek, Halepli neccarın yıllar önce sedir ağacından yaptığı musanna' minberi getirterek Kıble Mescidine yerleştirdi. 9 Ekim günü de Mescidi Aksa'da ilk Cuma namazı kılındı.

Selahaddin Eyyubi'nin yaşadığı devir ve şartlar, bugünkü İslam dünyasının haline çok benzemektedir. O Haçlılarla savaşmadan ve Kudüs'ü fethetmeden önce tam 12 yılını vererek Müslümanları birleştirmeye uğraştı. Samimi gayretlerine mükafat olarak da, Allahu Teala onu muvaffak eyledi. Kudüs bu şekilde fethedildi. Bütün Müslümanların, O mücahid Sultan'ı örnek almasını temenni ediyorum.