Yine oluk gibi kan aktı, gözyaşları sel oldu çağladı, şehitler cennete uçtu, dünyanın çivisi çıktı, sabır taşı çatladı, insanlık bitti, yine Filistin davası bitmedi.

İşgalci İsrail'in "öldürmeyi çok iyi bilen" askerleri, yine Gazze'de çocuklara saldırdı. Onlarca şehit ve yüzlerce yaralı, sadece istatistiklere girdi. Bu şehitleri sadece rahmetle anarak sayılarını saymaktan başka bir marifetimiz yok. Bu da acziyetin nihai noktası olsa gerek. Dünyanın başka bir yerinde bu saldırıların onda biri olsaydı, ABD ve Avrupa "insan hakları" diye kıyamet koparırdı. 

Peki ama nerede 2 milyarlık İslam dünyası? Her biri kendi menfaatinin gözlüğünden olaya bakarak tuhaf ve ibretlik açıklamalar yapıyor. Mısır, saldırıların durdurulması ve ateşkesin sağlanması için elinde önemli kozların olduğunu söyledi. Ürdün benzer ifadelerle şiddetin tırmanmasını önlemek gerektiğini vurguladı.

ATEŞKES (!)

Sonunda ateşkes sağlandı ve "Filistin sorunu" çözüldü. Bu konuda gayret gösteren devletlerin ve yetkililerin büyük başarısı. (!) Bu büyük politikacılara yaptıkları olağanüstü çabalarından dolayı bir de Nobel Ödülü verilirse çok daha iyi olur. 

Politikacı çokbilmiş beyler! Ateşkes karşılıklı savaşan iki ordu arasında yapılır. Hedef tahtası haline getirdiği Gazze'de; istediği zaman istediği yeri bombalayan, binaları harabeye çeviren, çocuk kadın, yaşlı genç demeden adice insanları katleden bu canilerin yaptığına kim savaş diyebilir. Hamas'ın attığı, hedefini bulmayan üç beş füzeye bakıp; "karşılıklı gerilimi azaltma" "ateşkesi sağlama" nutukları atanlar ne kadar gülünç olduklarının acaba farkındalar mı?
Hamas'ın, bu saldırılar karşısında ne yapmasını bekliyordunuz? Havai fişek atıp sevinç gösterilerinde mi bulunsalardı? Onlar imkansızlıklar içinde bulabildikleri bu silahlarla meşru müdafaa yaptıkları halde, ABD gibi Siyonist destekçileri, İsrail'in "kendini savunma hakkı" bulunduğunu açıkça söyleyebiliyor. "Saldırı" kavramını "savunma" kılıfına sokup bütün dünyaya yutturan Siyonist propagandaya bakıp, Müslümanlar olarak halimize ağlamalıyız. 

Filistin Devlet Başkanı Abbas "İsrail 1947'den beri 50 Holokost suçu işledi" dediği için, adeta linç edildi. Bence çok az söylemiş. Saymaya kalksak 50 değil 500 Holokost suçu buluruz. Nazilerin Yahudilere yaptığının kat be kat fazlasını Siyonistler Filistinli Müslümanlara yaptığı halde, bunu kimse söylemeye cesaret edemiyor.

TELAVİV'DEN CİDDE'YE DİREKT UÇUŞ

Biden'in Ortadoğu komedisi, trajedi ile sona erdi. Geçen yazımda ifade etmeye çalıştığım hususlar, bugün daha iyi anlaşıldı sanırım. ABD Başkanları, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun, İsrail'e tam destek, Filistinlilere göstermelik acıma, Arap dünyasını tehditle karışık yemleme politikası ile kaosu devam ettirmeyi başarıyorlar. "Soruna barışçıl çözüm getirmek" için "ellerinden gelen gayreti" göstermek, ne demektir biliyor musunuz? Açıkça "bu krizin bu şekilde devam etmesi bizim ve yandaşlarımızın menfaati açısından çok önemli olduğu için, mümkünse sonsuza kadar sürmesinde fayda var" demektir.
S. Arabistan'ın Bay Biden'in ziyaretine jest yaparak, Telaviv'den Cidde'ye direkt uçuşuna izin vermesi, İsrail'e Gazze saldırısı için vize anlamına geliyormuş. Yoksa İsrail'in Araplarla ilişkilerini "normalleştirme" ne demek oluyor? Artık, Gazze, Kudüs ve Batı Şeria'da; işgalci Siyonistlerin istediği zaman istediği yere baskın yapması, saldırması, binaları yerle bir etmesi, istediği insanları "terörist" diyerek gözaltına alması veya katletmesi "normal hale" mi gelecek?
Krallar, darbeciler ve aşiret reislerinden oluşan kukla liderler, ABD Başkanı'nın emrine "baş üstüne" deyip, kuyuların dibinde kalan son petrol varillerini de sömürgecilerin kullanımına sundukları müddetçe, Siyonist katiller asla katliamdan vaz geçmez. Hem vahşice saldırırlar, hem de "kendimizi savunuyoruz" diyerek dünyayı kendilerine acındırırlar. Herkes bunun yalan olduğunu bildiği halde, hiç kimse çıkıp doğrusunu söyleyemez.

KARŞILIKLI BÜYÜKELÇİ TAYİNİ

Kusura bakmayın diplomatik konuların cahiliyim. İsrail'le karşılıklı olarak "büyükelçi tayini" ve "yeni bir diyalog süreci başlatılması" çok isabetli olabilir. Ama verilen kararların ve uygulamaların zamanlaması çok önemli. Eğer zamanlamaya önem verilmezse, bazen yanlışları tasdik etmek manasına gelebilir. O zaman diyalog, yerini monologa bırakır. Yani onlar söyler, siz dinlersiniz.

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un Türkiye ziyaretini sert bir dille eleştirenler galiba haklı çıkıyor. Acaba Herzog, eski başkanlara göre daha insaflı mı? Türkiye ziyareti sonrasında, Netenyahu'nun yıllarca yaptığı saldırı ve katliamlar sona erer mi? Cumhurbaşkanımızın otoritesi bu Siyonistlere etki eder mi? Bunun gibi iyi niyetli soruların cevabı, maalesef bu son Gazze saldırısı ile olumsuz çıkmıştır.

Saldırının hemen ardından gelen "büyükelçi tayini" ise çok talihsiz bir zamana denk gelmiştir. Eskisi gibi İsrail'e karşı uluslararası platformlarda şiddetli bir protesto yerine cılız bir tepki gösterilmesi, ilişkilerin geleceği açısından endişe vericidir.
Dışişleri Bakanı'nın "Filistin, Kudüs ve Gazze‘nin haklarını savunmaya devam edeceğiz ve bu konuda mesajlarımızın doğrudan büyükelçi seviyesinde Tel Aviv'e iletilmesi de önemli." sözünün haklı gerekçeleri olsa bile, diplomatik başarı getireceği çok şüpheli görünmektedir.

SİYONİZM: SİLAHLI GÜÇ VE PROPAGANDA

Çünkü, yüzlerce defa yazdığım gibi bu işgalci, zalim, katil Siyonistler; hukuk, insanlık, vicdan, merhamet ve iyi niyetten yoksunlar. Bunların siyasi, diplomatik ve hukuki yollardan ıslah olacağını zannedenler sadece kendini kandırmaktadır. Siyonizmin iki metodu var. Silahlı güç ve propaganda. Onların kanun ve hukuk diye uydukları hiçbir yaptırım yoktur. Anayasası ve sınırları olmayan ve uluslararası hukuku hiçe sayanlara devlet mi denir, yoksa büyük bir terör örgütü mü?
Katar hariç neredeyse bütün Arap dünyasını etkisi altına alarak onları pasifize eden ABD, İsrail'e siyasi, askeri ve diplomatik tam destek vererek Ortadoğu'da yüzyıllık sömürgeciliği İngiltere'den sonra devam ettirmek istiyor. Karşısında tek rakip, İslam dünyasının lider ülkesi Türkiye kalmış durumdadır. Türkiye'nin Filistin'e verdiği tarihi destek ve himaye, bütün mazlum milletlere bir ümit kaynağıdır.

Bazı milli menfaatler bulunsa bile, Siyonizme müsamaha manasına gelebilecek en küçük tavır bile, Türkiye'nin üstlendiği bu tarihi misyona zarar verecektir. Geçmişte uluslararası arenada yalnızca iki kelimenin meydana getirdiği büyük tesir ve yankı unutulmadan hareket edilmelidir.

"Van minut" sadece Peres ve İsrail'e değil; ABD, Avrupa ve bütün dünyaya verilmiş bir ültimatomdu. 

Yoksa "bir dakika" doldu mu?