ABD Başkanı Joe Biden; her ne kadar İsrail Cumhurbaşkanı ve Başbakanını, Filistin Devlet Başkanını ve Suudi Arabistan Kralı ile veliaht prensini işin içine katmaya çalışsa da, kendi yazdığı komediyi tek başına oynamaya mecbur kalmış görünüyor.

Ortadoğu’dan askerlerini çekerek hem kamuoyu baskısından kurtulan hem de mali yönden büyük oranda bütçe tasarrufu yapan ABD, bazı kurnazlıklara başvurarak bölge ülkeleri üzerindeki etkisini devam ettirmek istiyor. Bol keseden dağıttığı mavi boncuklarla herkesi memnun etmeye çalışarak, büyük bir tezat ve yanılgıya düştüğünün farkında bile değil.

Suudi Arabistan’ın hava sahasını sivil uçuşlara açarak İsrail’e bir avantaj sağlamasını ve Telaviv’den Cidde’ye doğrudan uçakla giden ilk ABD başkanı olmasını çok büyük siyasi ve diplomatik bir başarı gibi göstermeye çalışan Biden, yakın bir zamanda oynadığı komediye kendisi de gülmek zorunda kalacak.

TRUMPH KADAR CÜR’ETKAR DEĞİL!

Cinnet derecesine yakın dengesiz karar ve hareketlerle hafızalarda iz bırakıp giden önceki başkan Trumph, damadının da etkisiyle İsrail’e ve Netenyahu’ya tam destek verip ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımıştı. Biden, Trumph kadar cesur ve cür’etkâr değil ama kendini kurnaz politikacı olarak tanıtmaya çalışıyor. Ortadoğu’da ilk ziyaret ettiği ülke olarak İsrail’i bilinçli olarak seçiyor. Askeri, siyasi ve ekonomik desteğinin artarak devam edeceğini vurguluyor.

Aslında bu seyahat, Biden’in İsrail’e yaptığı 10. ziyaret olma özelliğini taşıyor. Biden, 1973'te ABD Senato üyesi olduğu dönemden itibaren İsrail'e düzenli olarak ziyaretlerde bulunmuş bir isim. Golda Meir'den bu yana her İsrail cumhurbaşkanı ve başbakanıyla dostluk kurmuş ve gururla "Ben bir Siyonistim" diyebilmiştir.

Biden kendi açısından denge politikası olarak gördüğü, ancak bu komedinin doruk noktasını teşkil eden, hiç şüphesiz Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’la görüşmesidir. İsrail işgali altındaki Batı Şeria’nın Beytüllahim şehrinde Abbas ile yaptığı görüşmede, Biden’in sarfettiği şu sözleri dikkatlice okuyun lütfen:

 “ABD başkanı olarak yanınızda bulunduğum bugün, iki devletli çözüm hedefine olan bağlılığım değişmedi. 1967 sınırlarında iki devlet, Filistinliler ve İsrailliler için eşit şekilde, güvenlik, refah, özgürlük ve demokrasi elde etmenin en iyi yolu olmaya devam etmektedir. Filistin halkı bağımsız, egemen, yaşanabilir ve bütünlüklü bir devleti hak ediyor.”

TARİHİ GERÇEKLERDEN HABERSİZ GÖRÜNÜYOR!

Filistin meselesinde 1967’den bahsedebilmek için ciddi bir tarihi bilgi gerekiyor. Siyonizmin bütün dünyayı yalanlarına inandırdığı, kendi saldırganlığını gizlemek için devamlı tehdit altında olduğunu söylediği ve en önemlisi de ABD’nin siyasi ve askeri desteğini alarak gerçekleştirdiği 6 Gün Savaşı’nı ve 1967 işgalini zatıalileri acaba nasıl değerlendiriyorlar? Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan, büyükelçiliğini buraya taşıyan, işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri’nin tek yanlı ilhakını destekleyen bir devletin başkanı, kalkmış iki devletli çözümden bahsediyor.
Adam ciddi bir tiyatro eğitimi almış olmalı. Yoksa bir politikacı, hayatı yalan dolanla geçse bile yüzü kızarmadan bu palavraları medya karşısında söyleyemez. Mahmut Abbas’ın gözlerinin içine baka baka, Filistin halkının çektiği acılardan, çocukların güvenliğinden ve onur kırıcı durumlarından bahsediyor. Filistin dramını aklı sıra bir komediye çevirmeye çalışıyor. Aslında buna komedi de denmez, kelimenin tam anlamıyla bu bir trajedi.

Şu, her kelimesi yalanlarla dolu ifadeye bir bakın; güler misiniz, ağlar mısınız siz karar verin:

“İki devletli çözüm hedefinin çok uzak göründüğünü biliyorum. Hareket ve seyahat kısıtlamaları veya çocuklarınızın güvenliğine ilişkin günlük endişeler gibi onur kırıcı durumlar gerçektir ve aciliyet arz etmektedir. Filistin halkı şimdi acı çekiyor. Bunu hissedebiliyoruz. Keder ve hayal kırıklığınızı ABD’de hissedebiliyoruz. Ama barış için çalışmaktan asla vazgeçmedik. Filistin halkının gerçekten görebileceği ya da en azından hissedebileceği bir siyasi ufuk olmalı. Umutsuzluğun geleceği yok etmesine izin veremeyiz.”
Bölgede barış ve güvenliğin anahtarının Filistin devletini tanımak olduğuna dikkati çeken Mahmut Abbas ise, şöyle konuşmuş:
“Filistin halkının uluslararası kararlar uyarınca meşru haklarını elde etmesinin sağlanması ve mülteciler de dahil olmak üzere tüm Filistinlilerin kalıcı statü sorunlarının sona erdirmesinin yolu; 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti topraklarındaki İsrail işgaline son vermekle başlar.”

ŞİRİN EBU AKİLE’NİN ÖLDÜRÜLMESİ HAKKINDA

El-Cezire muhabiri Filistinli ABD vatandaşı gazeteci Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesi üzerinden iki aydan fazla zaman geçti. İsrail pervasızca işgal askerlerinin terör eylemlerini her zaman olduğu gibi savunmaya çalışıp akıllara durgunluk veren açıklamalarla Filistinlileri suçlamıştı. Öldürdüğü gazetecinin cenaze törenine müdahale eden, hatta tabutuna saldıran insanlık dışı bu Siyonist zihniyeti, bugüne kadar sözde kınama dışında haklarında hiçbir uluslararası soruşturma açmamış bir yetkili kişinin ifadeleri sizi hiç şaşırtmasın:

 “Onun mirasının daha fazla gence, gerçeği bildirme ve çok sık gözden kaçan hikayeleri aktarma işini sürdürmesi için ilham vermesini umuyorum. ABD, Şirin Ebu Akile’nin ölümünün kapsamlı ve şeffaf bir şekilde hesabının sorulmasında ısrar etmeye ve dünyanın her yerinde medya özgürlüğünü savunmaya devam edecek.”

Türkçemizde çok güzel bir ifade var, tam da yeri geldi:

“Hah hah ha! Güleyim bari!”
Ama en iyisi biz ağlayalım. Zaten ağlanacak halimize gülerek bu hale geldik!

BEYEFENDİ ORTADOĞU’DAN ÇEKİP GİTMEYECEKMİŞ!

Evet, adam çok haklı! Cidde zirvesinde gördüğümüz, içimiz kan ağlayarak izlediğimiz zavallı Müslüman kukla liderler var oldukça, siz ve sizin gibi sömürgeciler asla Ortadoğu’dan ve İslam diyarlarından çekip gitmezler. İsrail’i Ortadoğu’nun ve İslam Alemi’nin kalbine bir hançer gibi saplayıp, Irak, Suriye, Yemen ve daha nice ülkelerdeki Müslümanları birbirine düşürüp, kan ve gözyaşı üstüne bina ettiğiniz kahrolası medeniyetiniz ve sözde insan hakları ve demokrasinizle sömürmeye doyamadınız!

Canları ve paraları çok kıymetli olduğu için askerlerini çeken fakat menfaati için elini asla Müslümanların yakasından çekmeyen yeni Başkan, bakalım bu konuda ne buyurmuş:

 "Asla çekip gitmeyeceğiz ve bölgede Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulacak bir boşluk bırakmayacağız. ABD, kurallara dayalı uluslararası düzene katkıda bulunan ülkelerle ortaklığını desteklemek ve güçlendirmek için çalışacak. Bu ülkelerin de kendilerini dış tehditlere karşı koruyabilmelerini sağlayacağız. Bölgede hiçbir ülkenin bir diğerini askeri yollarla kontrol etmesine izin vermeyeceğiz”
Yani “petrol ve tüm zengin kaynaklarını sömürdüğümüz ülkelerin kukla lider ve krallarını hatta veliaht prenslerini koruyacağımıza söz veriyoruz” demek istiyor.

VAH MÜSLÜMANLAR! BAŞINIZDA KİMLER VAR!

“Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi” Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Irak’ın katılımıyla yapıldı. ABD Başkanı, krallarla, darbecilerle, kukla liderlerle tek tek görüşerek her birine bir mavi boncuk verdi. Taht ve koltuklarını sağlama aldıklarına inanan bu devlet adamları, gönül rahatlığıyla ABD’nin bazı isteklerini de hemen yerine getirdiler.

S. Arabistan hava sahasını İsrail’in sivil uçuşlarına açarak büyük bir jest yaptı. Biden Telaviv’den Cidde’ye doğrudan giden ilk ABD başkanı oldu. Ardından petrol üretiminin artırılacağı garantisi verildi. Petrol fiyatlarındaki aşırı yükselmeyi frenlemek yine bu zavallı sömürgelere düştü.
Bakalım sizin petrolleriniz tükendiği, Avrupa ve ABD’de elektrikli ve hidrojen yakıtlı araçlar dolaştığı zaman siz ne yapacaksınız ey gafil Müslümanlar! Allah’ın size büyük bir nimet olarak verdiği petrolü, İslam düşmanlarına peşkeş çektiniz, karşılığında tahtınızı ve lüksünüzü korudunuz! Bu nankörlüğün ve şükürsüzlüğün cezasını dünyada çekeceğinize ve ömrü olanların bu hazin durumu göreceğine inanıyorum.
ABD, körfez ülkelerinin İsrail’le yaptığı “İbrahim Anlaşması”nın benzerlerini Mısır, S. Arabistan ve diğer Müslüman devletlerin de imzalayarak, Siyonistlerle normalleşme çalışmalarına hız vermek istiyor. İşte o zaman Filistin meselesi tamamen hallolmuş olur. Çünkü terörist işgal rejimine verilen bu taviz ve cesaretten sonra artık Filistin, Kudüs, Gazze, Batı Şeria diye bir mesele kalmaz ki, çözüme de ihtiyaç duyulsun!

Bu gidişata dur diyebilecek tek ülke var! Eğer içerdeki siyasi ve ekonomik istikrarı devam ettirebilirse, Türkiye Ortadoğu’daki ağırlığını bariz bir şekilde ortaya koyacaktır. Tarihi ve kültürel mirasını devraldığı ve asırlarca Müslümanlara hami olan Osmanlı’nın misyonunu devam ettirmeye kararlı olduğu sürece, bu şeytani oyunların bozulacağına inanıyorum.

Takdir-i Huda kuvve-i bazu ile dönmez.

Bir şem’a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez!