İlk baskısı Kasım 2019’da yapılan popüler yazar, Macar, Boşnak, Çerkez kırması Ayşe Kulin’in, Türkoğlu Türk Hüseyin Avni Paşa eksenli çiziktirdiği “Her Yerde Kan Var” adlı tarihi romanının bana ilk hatırlattığı, sanırım patenti, Hamideli Derneği Başkanı Ramazan Topraklı’ya ait, “utanmadıktan sonra dilediğini yaz” repliği oldu...

İlk baskısı Kasım 2019’da yapılan popüler yazar, Macar, Boşnak, Çerkez kırması Ayşe Kulin’in, Türkoğlu Türk Hüseyin Avni Paşa eksenli çiziktirdiği “Her Yerde Kan Var” adlı tarihi romanının bana ilk hatırlattığı, sanırım patenti, Hamideli Derneği Başkanı Ramazan Topraklı’ya ait, “utanmadıktan sonra dilediğini yaz” repliği oldu.

Ayşe Kulin’in  sadrazam (başbakan)  ve serasker (genelkurmay başkanı) Isparta Gelendostlu Hüseyin Avni Paşa hakkında  tarihi gerçeklikten uzak yazdığı roman, Osmanlı aristokrasisinin Türk milletine bakışını yansıtması açısından önemli. Saray beslemesi Vak'a-Nüvislerin ekolünden yetişme Ayşe Kulin’in üslubu olsun, romanlarının muhtevası olsun Türkü ve Türklüğü aşağılayan Mevlana Celaleddin Rumi’nin söylemlerinden izler taşıyor. 

Halil İnalcık’a göre bir Moğol işbirlikçisi, Fars kültürüne tutkun Selçuklu seçkin sınıfına hitap eden Mevlana; Oğuz Türklerine, Türkmenlere, Ahilere ve Alevilere düşmandır. Mevlana’ya göre Türk; kaba, çirkin, bayağı, bir varlıktır. Oğuz Türkleri ‘kindar, kan dökücü, işkenceyi seven’ insanlardır.  Ayşe Kulin‘in yetiştiği sosyal çevrede “Türk” demek "Etrak-ı bi idrak/ idraksiz, kavrayış yoksunu" demektir. Ayşe Kulin’in nostaljik etkenlerle gönüllülüğünü üstlendiği hanedan soyluluğuna, Türk halkının  yaklaşımını belki şu dizeler ifade eder;

"Şalvarı şaltak Osmanlı/ Eğeri kaltak Osmanlı/ Eken de yok biçen de yok/ Yiyende ortak Osmanlı".  İşte bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk bu millete, “Akılsız Türk, Eşek Türk” diyen Osmanlı sistemini yerle bir etmiş, devletin merkezine de devletin sahibini yani Türk’ü oturtmuştur. 

Saray Seçkini Ayşe Kulin…

Ayşe Kulin, Ayşe Kulin’in bilinçaltını, psişik yapısını kendi anlattıklarını esas alarak çözümleyebiliriz. Bu bizi onun yalancısı yapar. Kendi anlatımına göre Baba tarafı Boşnak, anne tarafı Çerkez, teyzesi bir Ermeni ile evli olan Ayşe Kulin’in genlerinde Türklükten eser yok.  Büyükbabası Cumhuriyet ilan edilmeden önce İstanbul Hükümetinin son Maliye Nazırı Ahmet Reşat Bey’miş. Babası Muhittin Kulin tarafından Dedesi Boşnak Beyi Zeki Salih Kulin’in soyu Macar soylularından Bosna’ya idari yetkili olarak atanan Kulin Ban’a uzanır. 

Muhittin Kulin Çerkez asıllı Sitare Hanım’la evlenir. Sitare Hanım, son Osmanlı Meclisi’nde Maliye Nazırlığı yapmış Reşat Bey’in torunudur. Biyolojik ve kültürel genlerini taşıdığı ve çok övündüğü, Osmanlı'nın Son Maliye Nazırı Olan Dedesi Ahmet Reşat Yediç, milli mücadele yanlısı olmadığı için memleketten kaçtı. adı ilk 150 kişi listesinde olmadığı için sonradan Türkiye’ye geri döndü. Ayşe Kulin II. Dünya Savaşı’nın ikinci yılında Amerikan Hastanesi’nde dünyaya gelir.

Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde eğitim görür. İlk evliliğinde dolayı bir süre İngiltere’de yaşar.  Cumhuriyet, Güneş ve Dünya gazetelerinde muhabirlik, çeşitli dergilerde yazarlık ve yazı işleri müdürlüğü yapar Uzun yıllar halkla ilişkiler uzmanı, televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak çalışır vs. vs.

Saltanata mı Türk Milletine, Türk Tarihine, Türk Devletine mi bağlılık esastır?

Kuvayı Milliye orduları, ağustos ayındaki büyük savaş için en son hazırlıklarını yapıyorlar. Ama henüz hiçbir şey belirgin değildir. Temmuz 1922’de Başbakan  Rauf Orbay, Mustafa Kemal’i bazı önemli konuları görüşmek üzere Refet Bele’nin evine davet eder.  

Zaferden sonra oluşacak  yeni devletin kurucuları arasındaki çelişkilerin tohumlarını göstermesi açısından Keçiören’de Refet Bele Paşa’nın evinde yapılan toplantı önemlidir. 

Gece başlayıp sabaha kadar süren Keçiören’deki toplantıda Refet Bele, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Mustafa Kemal vardır. Toplantının en önemli konusu padişahlık ve halifelik kurumunun geleceğine ilişkindir.   Nutuk’da bizzat Atatürk’ün anlattığı görüşmede Çerkes Rauf Orbay Mustafa Kemal Paşa’ya ‘Meclis, saltanat makamının belki de hilafetin ortadan kaldırılması görüşünün benimsenmiş olduğu endişesiyle üzgündür. Sizden ve sizin ileride benimseyeceğiniz tutumdan şüphe etmektedir.

Bu bakımdan Meclis'e ve dolayısıyla millet kamuoyuna güven vermeniz gerektiğine inanıyorum.'  der.  Bu diyalog bitmeden Mustafa Kemal Paşa Rauf Bey'e saltanat ve hilafet konusundaki düşüncesinin ne olduğunu sorar. Mustafa Kemal’in Çerkes  Rauf Orbay’dan aldığı cevap şudur;

“-Ben saltanat ve hilafet makamına vicdanımla ve duygularımla bağlıyım. Çünkü benim babam, padişahın ekmeği ve nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti'nin ileri gelen adamları sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olmam. Padişaha bağlılık borcumdur.” Çerkes Rauf Orbay ve diğer saltanat taraftarları günümüzde de var. Bu çizginin İslamcı kesimde karşılığı Kadir Mısıroğlu'dur o da dünyasını değiştirdi. Lakin onun gibi düşünen yüzbinlerce fikri varisi var. Seküler sektörde saltanat sözcülüğünü birkaç isim yapıyor. Murat Bardakçı ve popüler yazar Ayşe Kulin.

Ayşe Kulin’in mensubiyetinin Türk devletine ve Türk milletine olmadığı, muktedirlerin safında el bağlamakta sakınca görmediği, yazdığı her kelimeden belli. Zaten o da bundan gocunmuyor, iftihar vesilesi yapıyor. Sanırım 2011 yılında Gazeteci Gülenay Börekçi’nin; “Ailenizin yaşadıklarına bir yazar olarak uzaktan baktığınızda ne görüyorsunuz?” sorusuna verdiği cevapta “Tüm inançlara, kökenlere saygı duymayı, vatanımı Ermeni, Yahudi, Rum, Kürt, Türk ayırtmeden tüm insanları kucaklayacak kadar sevmeyi de ben ailemden öğrendim." diyen Ayşe Kulin’in hoşgörü histerisinin Türkleri kapsamadığı ortada değil mi? 

Robert Kolej Mezunları Derneği toplumsal konular faal üyesi, Ayşe Kulin "Artık yanlış resmi tarihten bana gına geldi" diye biliyor. Oysa resmi tarih geleneğinin en sağlam halkalarından birisi de kendisi.  Çünkü “Her Yerde Kan Var”  romanında işlediği tez, büyük ölçüde II. Abdülhamid’in arasında Yıldız Sarayı'nın bahçesinde kurdurduğu bir çadırda 27 Haziran- 29 Haziran 1881 tarihleri arasında yapılan Osmanlı padişahı Abdülaziz'i öldürmekle suçlanan sanıkların yargılandığı özel amaçlı bir mahkeme kayıtlarını esas alıyor.

Yıldız Mahkemesi yakın tarihimizdeki Yassıada duruşmalarına, Ergenekon davalarına örnek teşkil etmesi yönüyle ilginçtir.

Ayşe Kulin’den Hüseyin Avni’ye salvolar…

Türkiye'nin çok okunan popüler roman yazarı Ayşe Kulin, kendi sınırlarını kendisi çiziyor. Bu nedenle yiğidi öldür ama hakkını yeme sözünü belirterek Sokrates gibi Platon gibi 'kendini bil' sözünün rehberliğinde ilerlediği söylenebilir. Mesela “Her Yerde Kan Var” romanı ile ilgili diyor ki,  "... Tarihçi değil, romancıyım tadında bırakmak isterim." Ayşe Kulin, “Her Yerde Kan Var”  romanında Sultan Abdülaziz dönemini konu almış.

Dönemin Osmanlı Sarayı çalışanlarının oluşturduğu karakterlerin ağzından Sultan Abdülaziz'in kuşkulu ölümünü araştıran Ayşe Kulin, konu aldığı dönemi yakın tarihle de bağdaştırıyor.  Ayşe Kulin’in bu romanında hatası, Sultan Abdülaziz'in yönetimden uzaklaştırılması dönemin siyasi ve ekonomik şartlarından dolayı, devletin selameti ve bekası açısından kaçınılmaz olmasına rağmen, bu süreci yöneten Serasker Hüseyin Avni Paşa hakkında, "Bey oğlu zannedilerek Harbiye’ye yazdırılan Hüseyin Avni Paşa" gibi akla ziyan, tarihi gerçeklere aykırı ifadeler kullanmasıdır.

Oysa Hüseyin Avni Paşa, Isparta’nın Şarkîkaraağaç kazasına bağlı Avşar nahiyesinin Gelendost köyünde doğmuş, babası da Odabaşızâdeler’den vergi mültezimi Ahmed Efendi’dir. Türk Milletine Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak hizmet eden müteveffa Süleyman Demirel'in de babası Isparta İslam köyde sıradan bir çiftçi idi.  Bırakın bey oğlu olmasını Hüseyin Avni Paşa'nın şeceresi Hz. Muhammed’e dayanmakta ve bizzat Osmanlı vesikalarında, medrese öğrencisi olduğu yıllarda isminin önünde “es Seyyid” ifadesi yer almaktadır. Bu konuda, EBÜL‘ULÂ Mardin'in Huzur Dersleri isimli kapsamlı eserine müracaat edinebilir. 

Ayrıca kadim ve değerli dostum müverrih, eğitimci yazar Bilal Sürgeç'in telif eseri "Medreseden Seraskerliğe Gazi Hüseyin Avni Paşa" isimli kitabı okunabilir.  Dediğim gibi Ayşe Kulin’in hatası aslı astarı olmayan, saray imalatı itham ve yalanları bugüne taşımasıdır. Ki Sultan Abdülaziz'in yönetimden uzaklaştırılması yani hal’ işi, Osmanlı devlet geleneğine, zamanın ruhuna ve cari İslam hukukuna uygun şekilde fetva alarak yapılmış olmasına rağmen tek suçlu Hüseyin Avni Paşa'yı göstermesidir. 

Bu romanında Türk Milletine, Türk Devletine askeri sahada hizmette bulunmuş, Kırım Harbi’nin çıkışına kadar Sofya yöresindeki Balkan geçitleri istihkâmlarına nezaret etmiş, .Kırım Harbinde üstün başarılar göstermiş, Çatana zaferi,  Girit zaferi  kahramanı Serasker, Osmanlı Orduları Başkomutanı, Hüseyin Avni Paşa’nın Çerkez Hasan tarafından öldürülmesine adeta alkış tutan bir üslup  kullanmıştır.  15 Haziran 1876 gecesi Mithat Paşa'nın Beyazıt'taki evinde bir hükûmet toplantısına katılırken devrik padişah Abdülaziz'in kayın biraderi Çerkes Hasan'ın konağa yaptığı baskın sırasında Hariciye Nazırı Mehmed Raşid Paşa ile beraber Hüseyin Avni Paşa'nın Çerkes Hasan tarafından öldürülmesine methiyeler düzmüştür.  Ayşe Kulin, bu konuda taraftır, nesnel değildir.

Nitekim bizzat kendisi bu yönünü şu sözüyle ifade eder, "Ben her görüşü çalışarak kendimce bir denge kurdum da, okuduğum her kitapta her tarihçinin hemfikir olduğu, Hüseyin Avni Paşa’nın karakteriydi; aşırı hırslı, kindar, her bakımdan sınır tanımaz bir edepsiz adam. Onu çeşitli kitaplardan okurken de yazarken de üzüntü duydum." Romanı ile ilgili bir söyleşide kendi zaviyesinden çözümlemeler  yapar, "Sadrazam Rüştü Paşa ve darbeye karışan diğerleri kendi küçük veya büyük menfaatlerini kollarken, Mithat Paşa ise meşrutiyeti getirmenin hayali içindeyken, bence Hüseyin Avni kendini aşarak gözlerini çok daha yukarılara, haddi olmayan makamlara dikmişti.

Ben hep Hüseyin Avni Paşa’nın o korkunç hırsıyla hanedanı ele geçirmek istediğini düşündüm. Mahir bir entrikacı." Demek istiyor ki bu Türk padişah olmak istiyordu.  Olabilir. Ne var bunda? Koskoca Avşar beyinin oğlu Sadrazam ve Serasker makamında bulunmuş Hüseyin Avni Paşa, saltanata son vermek istemişti. Nitekim onun isteyip de yapamadığı Sarı Bozkurt Mustafa Kemal Paşa’ya nasip oldu.  Hüseyin Avni Paşa, kendi çabası sonucu sadrazamlığa kadar yükselebilmiş Anadolu kökenli ender kişilerdendir.

Bu yönüyle Ispartalı Süleyman Demirel'in yetiştiği geleneğin öncüsüdür.  Hüseyin Avni Paşa, Türktür, Türkçüdür. Seraskerliği sırasında yaptığı önemli işlerden biri de Mekteb-i Tıbbiyye-i Askeriyye’de öğretim dilini Türkçeleştirmesidir.

1827’den beri Fransızca eğitim yapan Askerî Tıbbiye’de öğretimin Türkçe yapılması için kurulan Cem‘iyyet-i Tıbbiyye-i Osmâniyye’nin tıp terimlerini Türkçeleştirmek amacıyla hazırladığı Tıp Lugatı Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın yardımlarıyla tamamlanmıştır. Saray yalakaları bunları anlayamaz!