Kudüs’ten Haleb’e uzanan hüzünlü yol, Birinci Dünya Savaşı’nın nihai kaderini tayin eden 1918 yılının en acı fakat aynı zamanda en ibretli hadiselerini bize anlatır. Başlangıç noktası olan 9 Aralık 1917 Kudüs işgali, dört asırlık Osmanlı döneminin ve bin dört yüz senelik İslam devirlerinin en hazin ve müessif olayıdır. Ardından bir tespih tanesi gibi peş peşe Nablus, Amman, Beyrut, Şam ve Halep elimizden çıktı. Bu işgallerin anatomisi, mazi ile istikbal arasındaki keskin dönemeçte başımıza gelen felaketleri doğru teşhis etmemizi sağlayacaktır. Aksi halde savaşın tabii seyri içindeki galip-mağlup denkleminde cereyan eden hadiseler olarak değerlendirirsek, çok büyük bir siyasi cehalet çıkmazına girmiş oluruz.

15 TEMMUZ 1099 İŞGALİ

Tarihte Müslüman Kudüs iki önemli işgal yaşadı. Her ikisi de Haçlılar tarafından gerçekleştirilen bu işgallerin birincisi 15 Temmuz 1099'da, ikincisi 9 Aralık 1917'de vuku buldu. 1948 Yahudi işgali, aslında Haçlıların Siyonistlere yaptıkları bir devir teslimden ibaretti. 1967 işgali ise, başta Mısır ve Ürdün olmak üzere Arap devletlerinin gaflet ve ihanetinden kaynaklanmış bir oyundu.

Haçlılar "Sokaklarından yağ ve bal akıyor" dedikleri Kudüs'e bin bir zorlukla ulaşıp, aynen bu günkü gibi paramparça olmuş İslam dünyası yüzünden 1099'da mukaddes beldemizi kolayca işgal etmişlerdi. Yaşanan büyük katliamda sadece Müslümanlar değil, Museviler de Haçlıların kurbanı olmuştu.

Büyük ve derin bir üzüntüye kapılan Müslümanlar, bu işgale ancak 88 yıl dayanabilmişti. Kudüs'ü kurtarmanın şifrelerini çözen Selahaddin Eyyubi, önce İslam birliğini sağlamak için gayret gösterdi. Daha sonra askerinden, kumandanına, öğrencisinden hocasına, esnafından köylüsüne kadar yaşlı genç, kadın erkek bütün Müslümanlara Kudüs şuurunu verdi. İnsanlar, artık Kudüs fethiyle yatar, kalkar oldular. Halepli bir marangoz, Kudüs'ün fethedileceğine o kadar yürekten inanmıştı ki, Mescidi Aksa'nın tahrip edilen minberi yerine yenisini yapmayı üstüne vazife edindi. Gerçi kendisine fethi görmek nasip olmadı ama bu musanna, el emeği göz nuru ahşap minber, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi tarafından yerine yerleştirildi.

İşte bu fiili ve kavli dualarla, Kudüs 1187 yılında yeniden Müslümanlara kavuştu. Mescidi Aksa, hasret kaldığı ezan sesi ile buluştu. Resulullah'ın (a.s.m.) ayak bastığı Mi'racın basamağına mü’minler yüz sürdü. Selahaddin Eyyubi hayatında  ilk defa güldü. Çünkü o, "Kudüs fethedilmedikçe gülmek bana haram olsun" demiş, az yemiş, az uyumuş, hiç gülmemişti.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA KUDÜS

Gelelim Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Kudüs işgaline. İslam'ın ezeli düşmanı İngiltere, Avrupa'da Almanlara karşı yaptığı savaşı zayıflatmak bedeline, Filistin ve Irak cephesine ağırlık vermişti. 1917 Mart ve Nisan aylarında yapılan iki Gazze Muharebesinde Osmanlı ordusuna mağlup olan İngilizlerin başındaki General Murray görevden alınmıştı. Yerine Avrupa cephelerinin başarılı Generali Allenby  Haziran'da törenle Mısır'a gönderilmişti. İngiliz Başbakanı Lloyd George, Allenby ile tokalaşıp vedalaşırken ona şöyle demişti:

"General, Filistin cephesinden müjdeli haberlerinizi bekliyorum. Bilhassa yılbaşından önce Kudüs'ü alıp, bütün Hıristiyan dünyasına Noel armağanı olarak sunmanızı rica ediyorum."

Allenby, Kahire'ye gelip makamına oturunca kulaklarında Başbakan Lloyd George'nin bu sözleri çınlıyordu. Yedi asırdan fazla zamandır Müslümanların elinde olan, 400 senedir de Osmanlı idaresinde bulunan Kudüs'ü ele geçirmek öyle kolay mıydı? General Murray'ın yaptığı hatalara düşmek istemeyen Allenby, hemen Londra'ya bir mesaj çekti ve takviye kuvvet istedi.

İngiltere Başbakanı Kudüs'ün alınmasına o kadar önem veriyordu ki, her türlü desteği kısa zamanda göndermişti. Böylece Almanların istediği olmuş, Müttefik devletlerin Avrupa'daki kuvvetleri zayıflamıştı. General Allenby, Ekim ayının sonuna kadar büyük hazırlıklar yaparak sabırla bekledi. Taarruza geçeceği bölgeyi gizlemesi ve ani bir hücum yapması gerektiğine karar vermişti.

İngilizlerin basit bir savaş hilesine kanan Alman Generaller, Gazze'den taarruz beklerken, aniden Bi'rüssebi cephesi hücuma uğradı. Yeni Zelanda Atlı Çöl Kolordusuna bağlı birlikler, 31 Ekim 1917 tarihinde saldırdığı bu çok önemli savunma hatlarını bir günde yarıp Bi'rüssebi'yi ele geçirdi. 3. Kolordu kumandanı Miralay İsmet (İnönü) karargahını kuşatan İngiliz askerlerinden kaçarak canını zor kurtardı.

Bi'rüssebi hezimeti Kudüs işgaline giden yolun başlangıcı oldu. Bir hafta sonra da Gazze işgal edildi. Alman Generaller bu mağlubiyetin sorumluluğunu birbirinin üzerine attılar. İngilizlerin savaş hilesine inandıkları halde, hatalarını kabul etmediler. Von Kres ile Miralay İsmet Bi'rüssebi bozgunu için birbirini suçlayan savunmalar yaptılar. Ama hiçbiri Kudüs işgalini önleyecek tedbirler konusunda kafa yorup düşünmediler.

8 ARALIK’I 9 ARALIK’A BAĞLAYAN GECE

8 Aralık gününe kadar 40 gün boyunca, çok kötü bir sevk ve idare ile geri çekilmeye çalışan Osmanlı Ordusu, adeta bu vurdumduymaz Haçlı zihniyetli Alman generallerin oyuncağı olmuştu. Üstelik İngiliz Generali Allenby, dört aylık bekleme süresince Yahudi NİLİ örgütünden çok önemli istihbarat desteği almıştı. Osmanlının piyade ve süvari birlikleri, cepheleri, silah ve mühimmatı, kara ve demiryolları hakkında bütün gizli bilgilere ulaşmıştı. Hatta Kudüs'e giden yol güzergahındaki kuyular, nehirler gibi su kaynakları ve miktarları bile elindeki haritalara işlenmişti.

8 Aralık'ı 9 Aralık'a bağlayan gece Mareşal Von Falkenhayn, Kudüs çevresini savunan 7. Ordu kumandanı Fevzi Çakmak Paşa'yla yaptığı telefon konuşmasından sonra ordumuz mevzilerini boşalttı. Ertesi gün çok çetin bir savunma ve direniş bekleyen İngilizler, siperlerin boş olduğunu görünce hem şaşırmış hem de sevinmişlerdi. İşte 107 yıl önceki Kudüs işgalinin hazin hikayesi. (*)

 (*) Bu konuda daha detaylı bilgi için:

Yüzyıllık Hasret KUDÜS 1917, Nurettin Taşkesen, Mihrabad Yay. İstanbul.

İKİNCİ ŞERİA MUHAREBESİ

İngilizler Kudüs'ü işgal ettikten sonra, biraz yavaşladılar. General Allenby hem Kudüs'ü kaybetmek istemiyor, hem de Osmanlı Ordusunu Halep'in kuzeyine atmak için yeni planlar yapıyordu. 30 Nisan ile 5 Mayıs 1918 tarihleri arasında yapılan İkinci Şeria Muharebesi’nde Osmanlı kuvvetleri, İngilizleri mağlup etmişti. Fakat zayıf düşen ordumuz, çekilen İngilizleri takip edemedi.

4 Temmuz 1918'de Sultan Mehmed Reşad ölünce yerine II. Abdülhamid'in kardeşi Mehmed Vahdettin padişah oldu. Vahdettin şehzadelik zamanından tanıdığı Mustafa Kemal'i tekrar Filistin'e 7. Ordu Kumandanı olarak gönderdi. Mustafa Kemal 7 Ağustos'ta, Fevzi Çakmak'ın ayrıldığı 7. Ordu’nun kumandasını devraldı. Bu orduya bağlı 3. Kolordu Kumandanı Miralay İsmet (İnönü), 20. Kolordu Kumandanı ise Ali Fuat (Cebesoy) Paşa idi.

Osmanlı'nın Filistin'de üç ordusu vardı. Cevat Paşa Kumandasındaki 8. Ordu, Mustafa Kemal Paşa Kumandasındaki 7. Ordu ve Mersinli Cemal Paşa Kumandasındaki 4. Ordu. Bu orduların bağlı bulunduğu Yıldırım Ordular Grubu Kumandanı ise Alman Mareşal Liman Von Sanders idi. Bu görevi Şubat ayında General Von Falkenhayn'dan devralmıştı.

NABLUS SAVAŞI

İngilizler 1917'de olduğu gibi 1918 yılında da aylarca hazırlık yaparak 18 Eylül'de Akdeniz'le Şeria nehri arasındaki bölgeden taarruza geçti. Asıl hücum ise 8. Ordunun bulunduğu bölgeye, özellikle Yafa-Hayfa sahil hattına yapılıyordu. 19 Eylül günü Nablus Meydan Muharebesinde 8. Ordu cephesi yarıldı. İngiliz süvarileri buradan ilerleyerek askerlerimizi arkadan çevirmeye başladı. Büyük zayiat veren ordumuz geri çekilmeye ve toparlanmaya çalışıyordu.

İngilizler 19-20 Eylül gecesi, 7. ve 8. Orduların ara hattından taarruza başladılar. 7. Ordu bu durum karşısında Şeria nehrinin doğusuna çekilmeye karar verdi. 20 Eylül sabahı İngiliz süvarileri Nasıra'daki Yıldırım Ordular Karargahına baskın yaptı. Liman Von Sanders gecelik kıyafetiyle son anda kaçarak düşmana esir olmaktan kurtuldu.

7. Ordunun geri çekilmeye başlamasıyla meydana gelen boşluk düşman süvarileri tarafından hızla dolduruldu. 21 Eylül günü artık 8. Ordu'nun büyük kısmı imha olmuş, silah, cephane ve bütün ağırlıkları İngilizlerin eline geçmişti. 22. Kolordu Kumandanı Miralay Refet ve 8. Ordu Kumandanı Cevat Paşa canını zor kurtarmıştı.

8. Ordunun savaş dışı kalmasıyla 7. Ordu da çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmış, Allenby'nin ordusu tarafından Nablus ile Şeria nehri arasında çembere alınmıştı. Ordu Karargahı nehrin batısına geçmiş, ancak 3. ve 20. Kolordu henüz Şeria'nın doğusunda kalmıştı. Miralay İsmet, ancak çok büyük zayiatla kolordusunu 23 Eylülde nehirden geçirebildi.

AMMAN ŞAM VE BEYRUT’UN İŞGALİ:

İngilizler 25 Eylül'de Amman'ı işgal ettiler. Güneyden gelen isyancı Araplarla İngilizler arasına sıkışan 4. Orduya bağlı 2. Kolordu düşmana 5 bin esir verdi. Aynı gün Liman Von Sanders karargahını Halep'e taşıdı. 25-26 Eylül gecesi, 4. 7. ve 8. Ordu kumandanları Der'a'da bir araya geldiler. Üç kumandan arasında sert tartışmalar geçti. Hepsi bozguna sebep olduğu için bir diğerini suçluyordu. 27-28 Eylül gecesi Arap asiler tarafından Der'a da işgal edildi.

Liman Von Sanders Şam'ın savunmasını Mersinli Cemal Paşa'ya vermişti. Ancak Emir Faysal'ın desteklediği İngiliz Ordusuna karşı güçlü bir savunma yapılamıyordu. Bu yüzden birliklerimiz 30 Eylül günü Şam'ı boşaltarak kuzeye doğru çekilmeye başladılar. 1 Ekim'de İngiliz orduları Şam'ı ve aynı gün Beyrut'u işgal ettiler. Sultan Vahdettin ordunun moralini düzeltmek için bir ferman çıkarttı.

HALEP'İN İŞGALİ

3 Ekim'de 7. Ordu’nun Halep'in güneyine çekilmesi, 4. Ordu’nun ise Humus güneyinde kalması kararlaştırıldı. 5 ve 6 Ekim günlerinde Halep'e gelen kumandanlar, artık barıştan başka bir yol kalmadığını söylüyordu. 4. ve 8. Ordular yok olmuş, 7. Ordu çok kayıp vermişti. Halep savunması Mustafa Kemal'e kalmıştı. 23 Ekim'de İngilizler şiddetli hücuma geçmiş, uçaktan bomba atmaya başlamışlardı. 25 Ekim'de Halep güneyinde isyancılarla şiddetli muharebeler yapıldı. Emir Faysal'ın adamları bir baskınla şehri ve 7. Ordu karargahını ele geçirdiler. Fakat kısa zamanda toparlanan karargah Halep şehrini boşalttı. Aynı gün Halep işgal edildi. 26 Ekim günü Halep Katma yolu üzerinden taarruz eden düşman, 7. Ordunun geriye kalan 2 bin 500 askeri tarafından durduruldu.

18 Eylül'de İngilizlerin hücumu ile başlayan Nablus Muharebesinden 26 Ekim'de Katma'da meydana gelen son muharebeye kadar 40 gün içinde Yıldırım Ordularının; 75 bin esir, 360 top, 800 makineli tüfek, 200 kamyon, 44 otomobil, 89 lokomotif, 468 vagon zayiatı olmuştu. Nihayet 30 Ekim'de Mondros Mütarekesi imzalanmıştı.

1918 yılında Filistin-Suriye Cephesiyle, Irak-Musul cephesi birbirine paralel cereyan etmişti. Bir yıl önce Bağdat, Gazze, Kudüs işgal edilmiş, geri çekilen Osmanlı orduları yeterince takviye edilemediği için İngilizleri durduramamıştı. Mayıs'ta geri püskürtülen düşman, Eylül'e kadar hazırlık yapmış, Eylül'de tekrar hücuma geçmişti. İngilizler 40 gün içinde 500 km ilerlemiş, 3 orduyu imha etmiş, binlerce şehit ve gazinin yanı sıra 75 bin askeri de esir almışlardı. 30 Ekim'de imzalanan Mondros Mütarekesi savaşın sonu değil, yeni bir başlangıç olmuştu. Kerkük, Musul ve İskenderun'dan başlayan işgal hareketi devam ediyordu.

100 YILDIR HAÇLILARIN PLANI UYGULANIYOR

Sömürgeci Batı başta İngiltere olmak üzere savaştan çok önce misyoner casusları İslam beldelerine göndermişlerdi. Lawrence ve akıl hocası Gertrude Bell, çöllerde senelerce çalıştılar. Aşiretleri Osmanlı aleyhine kışkırtarak hilafete olan güveni yok etmeye çalıştılar. Buna rağmen Osmanlı savaşa girince 14 Kasım 1914 tarihinde çıkarılan Cihad Fetvası bütün İslam Aleminde çok güçlü bir yankı buldu.

Sadece Şerif Hüseyin’i İngiliz altınları ve Arabistan Krallığı vaadiyle kandırabildiler. Şerif Hüseyin ve oğullarını bir piyon olarak kullanan İngiltere, hilafetin kaldırılmasıyla Osmanlı topraklarını ve Müslümanları parçalara ayırdı. Gertrude Bell’in masa başında harita üzerinde cetvelle çizdiği sınırlar yeni ülke diye adlandırıldı. Yine kendi çizdiği üç şeritli bayrakla güya bu ülkelere bağımsızlık verildi. Fakat bir asırdır onlar sömürgecilerin kuklası olarak varlığını sürdürmekteler. Önce İngiltere, daha sonra ABD ülkelerin içinden kendi seçtiği hainlerle zavallı Müslümanları yönetmeye devam ediyor.

Halkların demokrasi ve özgürlük istekleri ve teşebbüsleri ise ya engellendi veya kargaşa çıkarılarak iç savaşa döndürüldü. Irak, Suriye, Libya ve Mısır’ın içler acısı halini yıllardır görüyoruz. Mısır’da halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Murs, darbeyle devrilerek kukla diktatör Sisi, Batının ve Siyonizmin uşağı olarak koltuğa oturtuldu. Suriye, özellikle Türkiye’nin başına terör belasını sarmak için iç savaşa sürüklendi. Irak ise Kuveyt işgali tuzağına çekilerek, bombalandı ve yağmalandı.

Umarım ki, Suriye’deki gelişmeler sömürgecilerin yüzyıllık hesaplarını bozup Müslümanların birlik ve beraberliğine giden yolda önemli bir adım olacaktır. Katil Siyonistlerin Gazze’de ve Lübnan’da giriştiği katliamın ardından artık Müslümanların uyanma ve birlik olma zamanı çoktan geldi. İttihad-ı İslam yakındır İnşaallah.