Neoliberal sistem, seçmen yerse bu kez "sol" diye TİP'i piyasaya sürüyor. Pırasa bıyığında boncuk da yok ama bazı Aydınlık yazarlarına göre; “altı üstü PKK kuyruğunda bir sahte solcu”. Neden böyle düşündüğüme gelince bunu söyle açıklayabilirim. Finlandiya’nın NATO’ya kabulü için TBMM’de yapılan oylamada iktidar ve muhalefet partilerinin (CHP-İYİ) kabul oyu kullanması veya HDP gibi evet anlamına gelebilecek şekilde oylamaya katılmamaları dikkatlerden kaçmamıştı.

Hadi HDP’nin Kandil ve PYD/YPG desteğinden dolayı Amerikalılara vefa borcu var ve bu anlaşılabilir. İyi de Yugoslavya muhaciri Erkan Baş'ın, dört milletvekili bulunan sözde kapitalizme - emperyalizme demediğini bırakmayan Türkiye İşçi Partisi'ne ne oluyor?  

Nitekim TİP de görüşmelere ve oylamaya katılmadı. Bunun anlamı; üstü örtülü NATO’ya selam durmaktan başka bir şey değil. Yani NATO'nun genişlemesine hayır demediler.

Şaşırdık mı?

Tabii ki hayır; Erkan Baş, yıllar önce TKP'nin asıl olmasa da görünen lideriydi. Bir süre sonra, "liberal, HDP'ci" kanadın temsilcisi olarak partiyi böldü.

Tüm bunlar Gladio operasyonu.

Romalı lejyonerlerin kullandığı “kısa kılıç” anlamına gelen Gladio; 2. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa'da gelecekte olması beklenen bir Varşova Paktı işgaline cephe gerisinde bir direniş başlatmak amacıyla İtalya'da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen kontrgerilla (stay-behind) operasyonunun kod adı.

Gladyo, özel olarak NATO cephe gerisi direniş organizasyonun İtalyan kolunu belirtse de bazen "Gladyo operasyonuNATO'nun bütün cephe gerisi (stay-behind) operasyonlarının gayriresmî adı olarak kullanılır ve bazen "Süper NATO" adıyla da anılır.

Yaaa işte böyle!

TİP genel başkanı Erkan Baş; “Putin’e ortalama bir T.C vatandaşına göre çok daha fazla öfke duyuyorum.”

14 Temmuz 1979'da Batı Berlin'de doğan Erkan Baş, Yugoslavya göçmeni Boşnak bir ailenin çocuğu. Ailenin Yugoslavya'daki soyadı Jusović (Yusoviç) idi. Babası 2Dünya Savaşı sonrasında büyük iş gücü açığı yaşadığı için TürkiyeYunanistanYugoslavyaPortekiz gibi ülkelerden çok sayıda "misafir işçi" alan Almanya'ya giden işçilerdendi.

Erkan Baş, ilkokula başladığında ailesi Türkiye'ye geldi. Baş, ilk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamladı.

Şimdi bu tatlı su sosyalisti, Berlin ve Washington icazetli TİP Genel Başkanı pırasa bıyıklı Erkan Baş, TBMM’deki oylamadan günler sonra katıldığı gençlik programında bakın neler söylüyor;

“NATO meselesinde de şunu söyleyeyim, bazen algılar, olguların yerine geçiyor. Ben NATO karşıtıyım. Dünyadaki bütün savaş örgütlerine karşıyım. Ve herhangi bir savaş örgütünün silahlanmasını, büyümesinin, genişlemesinin karşıtını da doğurduğunu ve böylece dünyada savaş politikalarının büyüdüğünü ve bunun faturasının da tüm dünyada yoksullara ödetildiğini düşünüyorum.

Esas NATO'nun gündeme gelmesine de itirazım şu. NATO bir kanarya severler derneği değil arkadaşlar. NATO bir savaş örgütü. Üstelik öyle bir savaş örgütü ki, sözde Sovyet tehdidine karşı tırnak içinde kullanıyorum, hür dünyayı korumak için kurulmuş bir savaş örgütü.

Sonra Sovyetler Birliği tehdidi ortadan kalkmış dünyada, yani NATO'nun kuruluş gerekçesi ortadan kalkmış. O gün bugündür NATO sürekli genişlemeye devam ediyor. Büyümeye devam ediyor. Ve bu görülmek istenmiyor…

Putin’e Türkiye'deki ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına göre çok daha fazla öfke duyuyorum. Çünkü bana göre insanlığın önemli kazanımı olan Sovyetler Birliği'ni yıktılar. Sovyetler Birliği'nin bütün değerlerini ayaklar altına alarak dünyada kapitalist bir ülke yarattılar.

Benim Rusçu olmam söz konusu değil. NATO'nun varlığı tüm dünyada yoksullar için, emekçiler için, halklar için bir tehlikedir. NATO bir savunma örgütü değildir. Bunu da her yerde, her türlü tartışırım.”

Şimdi bu çok bilmişe sormazlar mı?

- Madem NATO’ya karşıydın o halde neden TBMM’de hayır oyu kullanmadın, seni ve yoldaşlarını tutan mı vardı?

- Kimi kandırıyorsun sen?

- Senin gibilere kim inanır? Bayat bir espri olacak ama sanırım Kadir İnanır.

Salon Solculuğu ile tatlı su halkçılığının ABD ve Avrupa kökleri…

İsterseniz açılışı Dr. Şefik Hüsnü ile yapalım. Mehmet Şefik Deymer, 1887, Selânik  doğumlu Mehmet Şefik DeymerTürkiye Komünist Partisi’nin ilk kuruluş yıllarından 1959 yılına dek liderliğini üstlenen Komünist siyasetçi olarak bilinir.  

Babasının Mekteb-i Mülkiye’ye kaydolması için gönderdiği İstanbul’dan tıp öğrenimi görmek için Paris’e kaçtı. Sorbonne Üniversitesinde FizikKimya-Biyoloji sertifikasını aldıktan sonra, 1906’da Paris Tıp Fakültesine kabul edildi. 1912’de "pekiyi" derece ile hekim olarak mezun oldu.

1914'te Paris'te bulunduğu yıllarda tanıştığı Polonyalı Leokadya Sterniaka ile evlendi. Şefik Hüsnü'nün sosyalist fikirlerle tanışması Paris'te bulunduğu 1905-1912 yıllarında Fransız sosyalistlerinin yayınlarını takip etmesi ve Jean Jaures, Francis de Pressense ve Marcel Sembat'ın hatiplik ettiği mitinglere katılması ile gerçekleşti. Fransa'da sosyalist yayınlarda yazılar yazmaya başladı.

 l'Humanite dergisine Türkiye'deki gelişmeler ile ilgili katkı verdi. Savaştan sonra Türkiye sosyalistlerini birleştirme çabasına girişti. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’den Almanya’ya eğitim için gönderilen öğrenci, ustabaşı ve çıraklarla irtibata geçti.

Savaşın sonunda bu öğrencilerin ve işçilerin bir kısmı sosyal demokrat, sosyalist hareketlerden etkilenirler. Aralarında Hilmi Hakkı, Ethem Nejat gibi sosyalistlerin bulunduğu bir grup tarafından Berlin’de 1919’un başlarında Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi (TİÇSP) ve Türkiye İşçi Derneği kurulur. 1 Mayıs 1919’da Berlin’de, Kurtuluş dergisinin ilk sayısı yayınlanır.

Mehmet Şefik, 22 Eylül 1919 tarihinde Berlin'den gelen Türk Spartakistleri ile birlikte kurucuları arasında yer aldığı Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nın (TİÇSF) Genel Sekreterliğine seçildi. Aynı tarihlerde Türkçe ilk Marksist yayın olan ve ilk sayısı Almanya'da çıkan "Kurtuluş" dergisinde yazılar yazdı.

Genç jenerasyon, maalesef yakın tarihten habersiz. Cumhuriyet Halk Partisi1945-1950 döneminde ABD eksenli dış politikanın mimarıdır. Bu dış politikanın 2. Dünya Savaşı sonrası “Sovyet Tehdidi”nden değil, Atatürk sonrası Türkiye Cumhuriyeti’ne yön veren CHP'nin, sınıfsal ve ideolojik yapısından kaynaklandığı söylenebilir. Bu yapının Nazi yanlısı ideolog ve pratisyenleri, soğuk savaş öncesi yeni dünya düzeni ile uyumlu şekilde ABD eksenli dış politika üretti.

Türk Solu eski tüfeklerinin, anti emperyalist söylemlerine rağmen eğitimlerini ABD’de aldıklarını çoğu insan bilmez. Mesela bunlardan biri de 1890'da Bursa’ya göç etmiş Kazan Tatarı bir aileye mensup, TİP Başkanı Behice Sadık Boran'dır. 

Arnavutköy’deki Amerikan Kız Koleji’nde okudu. Amerikan Kız KolejiRobert Kolej'in, lise kısmını 1931’de birincilikle bitiren ilk Türk kız öğrenci oldu. Amerikan Michigan Üniversitesi (ABD) ona burs verdi. Michigan Üniversitesi'nde sosyoloji doktorasını tamamlamıştı. 

Başkanlık yaptığı Türkiye İşçi Partisi, 60 yıl önce 13 Şubat 1961’de, sosyalist hareketteki geniş çaplı “Türkiye Komünist Partisi (TKP) Tevkifatı’ndan” on yıl sonra, işçi sınıfı hareketinin en militan kesimi İstanbul İşçi Sendikaları Birliği üyesi işçi/ sendikacılarca kurulmuştu.

Marksist kuramcı ve politikacı, Millî Demokratik Devrimcilerden Mihri Belli de yolu Amerika’ya düşenlerden. ‎Robert Kolej'in ardından ABD'de Mississippi Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitiren Mihri Belli, Marksist düşünce ve devrimci eylemle 1936'da iktisat okumaya gittiği Amerika'da tanışmıştı.

1937 yılında ABD’de Komünist Partisi’ne katıldı. ABD’nin en gelişmemiş bölgelerinden olan Missisippi’de, toprak emekçileri ve yarıcılar içinde komünist faaliyet yürüttü. Memlekete gelir gelmez TKP’yi aradı. İlk önce DTCF’deki solcu aydınlarla tanıştı ama kendi ifadesiyle onlarda aradığını bulamamıştı.

Türk Solunun bir başka ağa babası Doğan AvcıoğluFransa'da iktisat ve siyasal bilimler öğrenimi görmüştü. Bunlar, sol gösterip sağ vurdular. Türkiye'de 1970'li yıllarda askeri bir müdahale ile sosyalist devrimin gerçekleşmesi gerektiğini savunuyorlardı. 

Sağcı Demirel Moskova'ya gitti, solcular Amerika'ya!..

Erkan Baş'ın; 1965-70 arası Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran başkanlığındaki TİP’i, Washington paralelinde politika yaparken, CIA Türkiye istasyon şefinden aldıkları talimatla sözde solcu devrimci kiralık kalemlerin Morrison lakabı taktıkları Ispartalı Süleyman Demirel; Rusya'nın da desteği ile Türkiye'nin kalkınmasını gerçekleştiriyordu.

Amerikancı/Atlantikçi olmakla itham edilen Adalet Partisi ve Demirel Hükümetleri; Sovyetler Birliği’ne yakınlaşma stratejisini kararlı biçimde takip etmişti.  Bu süreçte, Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ne yönelmesinin, daha çok ekonomik temelli olduğu görülür.

Merkez sağ iktidarların altyapı yatırımları ile ağır sanayi tesislerinin kurulmasını esas alan kalkınma öncelikli parti programları bu yaklaşımında belirleyici olmuştu.

Ancak teknoloji transferi ve ağır sanayiye yönelik kredi imkânları konusunda ABD başta olmak üzere Avrupa finans kuruluşlarının araya mesafe koymaları Süleyman Demirel’in iktidara gelir gelmez alternatif kaynak arayışlarını çeşitlendirdi ve hızlandırdı.

Demirel’in işini biraz da Ruslar kolaylaştırdı. SSCB Başbakanı Aleksey Nikolayeviç Kosigin’in 1966’da gerçekleştirdiği Ankara ziyareti  sonunda yayınlanan ortak bildiride iki ülke arasındaki siyasal ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi üzerinde duruldu.

Aleksey Kosigin’in Ankara ziyareti ile Adalet Partisi lideri ve Başbakan Süleyman Demirel’in Moskova seyahati için siyasi ortam sağlanmıştı. Başbakan Süleyman Demirel’in 1967’de Sovyetler Birliği ziyareti, iki ülke arasındaki soğuk savaşta oluşan/oluşturulan buz dağlarını eritmeye yetti.

1967’de 1. Demirel Hükümeti’nce yapılan ekonomik ve teknik anlaşma ile SSCB, Türkiye’ye 200 milyon dolar tutarında kredi sağladı. Bu kredi ile İskenderun Demir Çelik Tesisleri, Seydişehir Alüminyum Fabrikası, Aliağa Petrol Rafinerisi, Bandırma Asit Sülfürük Fabrikası, Artvin Levha Fabrikası inşa edildi.

1967’de Ankara ve Moskova arasında imzalanan Ekonomik Teknik İşbirliği Antlaşması ile Aliağa Petrol Rafinerisi, Seydişehir Alüminyum Tesisi, İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Mersin Kimya Kompleksi, Bandırma Sülfirik Asit Üretim Tesisleri Türkiye’ye kazandırıldı.

Aralık 1975’te Kosigin’in gerçekleştirdiği ziyarette iki lider beraber İskenderun Demir Çelik fabrikasının ilk ocağını törenle açıldı.

Kosigin’in şikâyetlerine konu olan ABD’nin İncirlik’ten yaptığı U2 casus uçakları uçuşları Türkiye tarafından durdurulduğu gibi 1967 Arap-İsrail Savaşı sırasında Sovyet uçaklarının Türkiye hava sahasını kullanmasına izin verildi.

Hiçbir şey göründüğü gibi değil!..

Günümüzde küresel şer odaklarının başımıza bela ettiği ekonomik krize, bu batı tandanslı sol geleneğin adeta alkış tutmasının tarihsel arka planında işte bu iltisak olsa gerek.

Aynı şekilde ABD'deki Mason localarından icazetli sözde milliyetçi kadrolar da bunlardan farksız.

Al birini vur öbürüne. Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Kahrolsun halk düşmanları…