Merkezi Elazığ ilimizin Sivrice ilçesi olan ama Kilis’ten Samsun’a Irak’tan Suriye’ye kadar çok geniş alanda hissedilen bir depreme daha maruz kaldık.

Depremde vefat eden kardeşlerimize rahmet, yaralı olanlara acil şifalar diliyorum.

Deprem üzerinde durduğumuz yeryüzü zemininin bir gerçeğidir ki, bu zeminde meydana gelen her hareket nefsimize, aklımıza ve hayatımıza esas her şeyi doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla, depremin olumsuz sonuçlarından en az seviyede etkileneceğimiz sağlam tedbirlere geç kalınmadan erişmeyi temenni ederken, şu yoğun kış ortamında maddi kayba uğrayanların mağduriyetlerinin de hızla giderileceğini umuyorum.

Depreme dair benim aklımın erebildiği birkaç hususu bu sütunda, 12.6.2017 tarihli deprem vesilesiyle yazmıştım. Şiddetin özüne vurgu yaptığım o yazıyı, depreme mahsus dildeki edebin gözetilmesi esasında, küçük değişikliklerle tekrarlamakta yarar görüyorum:

Deprem, doğrudan yıkıma, can ve mal kaybına neden olur. Bizler de, bunlara maruz kalanların acısını, üzüntüsünü her şeyin önüne aldığımız için, depremin salt bu yanı üzerinde dururuz. Onun kendi içindeki olma zorunluluğunu, yerküre (nin oluşumunu sürdürmesi ve dolayısıyla kaçınılmaz hareketi) açısından bilimsel faydasını (varsa ki, mutlaka vardır) pek dile getirmeyiz.

Allah, şiddeti varoluşa bitişik olarak halk ettiği halde bu böyledir. Örneğin, bitkinin bitişi toprağa, doğum anneye, tomurcuğun patlaması ağaca... yönelik bir şiddettir ancak bu şiddetler Allah tarafından nimetlerle perdelendiği için de bizler şiddeti görmeyiz.

Böylece, bir depremle maruz kaldığımız şey, şiddet ve onu izleyen oturma hareketleri ise sarsıntılar olarak aklımızda yer, dilimizde ifade bulur ama, biz hallerin zahirinde, dil edebi içinde durma zorunluluğuyla ve beterin beterinden korunma duygusuyla her ikisini de sarsılma(k) fiiliyle niteleriz.

Sarsılmak fiili, Kelamullah’ta racefe ((A’raf Suresi, 7:155) recce (Vakıa Suresi, 56:4), zilzal (Zilzal Suresi, 99:1); ve hatta (Ragıb el-İsfahani’nin kavlince) racze (Sebe Suresi, 34:5) şeklindeki kelimelerle yer alır.

Hasirizade Elif Efendi de En-Nuru’l-Furkan Fi Şerhi Lügati’l Kur’an’ında bu kelimeleri “şiddetle sarsılmak” terimi altında toplar ki, bu aynı zamanda müfessirler tarafından arzın sarsılma şiddetiyle idraklerde bir ürperişin, irkilişin gerçekleşmesine ve peşinden yeni bir anlama biçiminin gelişme zorunluluğuna bağlanır.

Nedir sarsılmak?

Sarsılmak, gücün tükenmesine, aklın ve bedenin zayıf düşmesine, bocalamaya, davranış kabiliyetinin askıya alınmasına sebep olan anlık bir oluşun (sarsıntının) yol açtığı şeydir.

Sarsılmaya sebep olan şey, deprem gibi tecrübe edilen, ölüm haberi gibi bilgi suretinde gelen bir şey, yani neticede bilinebilen bir şeyin bilgisi olsa da, muhatabını yukarıdaki etkilere uğratır.

Bu yönüyle sarsılmak, zamandayken zamansızlığa, mekandayken mekansızlığa, fikirdeyken fikirsizliğe uğrama halinin karşılığı olarak, varlık halinde ani bir sekmenin, yarılmanın, duygu, akıl, irade bağındaki kesilmesinin adı haline gelir.

“Sarsıldım, ne yapacağımı bilemedim, öylece kalakaldım” vb. ifadeler de bu adı tanımlamaya mahsus bir imkansızlığın sureti olarak belirir.

Sarsılmak, hayret etmek değildir. Çünkü ilki olumsuz, ikincisi olumlu bir duruma bağlıdır. Sarsılışta bir idrak sekmesi, hayrette ise daha üst bir algıya, anlayışa tanıklığa sıçrama vardır. Sekme durdurur ve bocalatır, sıçrama ise uyarır ve aydınlatır.

Ancak sarsılmak da hayretin ürettiği sonuçları talep etmesi bakımından ona benzer. Tasavvufi kavramlarla söyleyecek olursak, muhasebetevbetefekkürtezekkürmurakabeAllah’ın ipine sarılmahavf ve recasabırrızahamd ve şükür... tıpkı hayretteki gibi sarsılmanın izleyeceği hal ve dil menzilleridir.

Aslında bunların hiçbirisi ne yeni bir bilgidir ne de bilginin kendisidir. Bunlar oldum olası vardır ve başta tabii afetler olmak üzere, bunlara benzer hallerin neden oldukları sarsılma ile bunlarla olan bağımız (ilişkimiz) yenilenir. İbn Arabi’nin veciz söyleyişiyle, söz konusu durumlarda “Bilginin kendisi değil, ilgisi yenilenir.

Bu bakımdan doğru bir idrake ulaşmak, hadisattan doğru bir sonuç elde etmek için akıl ile iman dilinin müşterek işlemesini sağlayacak doğru kavramları kullanmak gerekir.

Örneğin, sarsılmak fiilinin yerine, sallanmak fiili kullanılmamalıdır. Çünkü sallanmakta gelip geçicilik, bir mizah, bir eğlence hali gizlidir.

Dolayısıyla bir mükelleften tepkisini doğru kelimelerle ortaya koyması beklenilecektir.

Çünkü son tahlilde dil, dindir.