Derin Gerçekler

Zaman ne kadar da hızlı geçti. Zaman’ın bereketi mi kayboldu yoksa? Bu da bir ahir zaman alametidir. Geçen zaman değil, aslında bir ömürdür. Ve giden zaman gelmiyor. İnsanlar tedirgin. Yarın ne olacak endişesi var insanlarda. Hep bir kurtarıcı bekliyorlar ama kendilerini değiştirme konusunda bir çaba da göstermiyorlar. Oysa biz kendimizi değiştirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.

Bugün Arefe. İmsak vaktiyle başlayacak bir güneş tutulması var. Yarın sabah, bayram namazında buluşacağız  inşAllah. Memleketin hali malum. Dua edelim. Sabrı ve merhameti kuşanalım. Milleti birbirine düşüren bu ''siyaset fitnesinden'' Allah'a sığınalım. Dua etmeden tevbe edelim ve kendimizi değiştirme sözü verelim. Haksızlıklar karşısından susanlardan olmayalım. Övünmeyi, dövünmeyi bırakıp Adil şahidler olalım. Yoksa halimiz yaman. Gelecek günler geçen günleri aratabilir.

Her bayramda İsrail Müslümanlara saldırırdı. Buna bir de Hollandalı ve İskandinav ülkelerinden birileri Kutsal kitabımıza saldırıyorlar. AB ülkelerinde İslam’a, Müslümanlara, camilerimize yönelk saldırılar oluyor. Sadece batıda değil son zamanlarda Hindistan’da da saldırılar arttı. Asya’da Budist’ler nöbeti Hindulara devretti. Çin’de de Doğu Türkistan’da zulüm devam ediyor. Sadece İslam karşıtı ülkelerde değil, bir çok ülkede İslam’a ve Müslümanlara saldırılar durmaksızın devam ediyor. Suriye, Mısır ya da diğer bazı Arab ülkelerinde de durum farklı değil. Onların gözünde “İslam irtica, Müslüman Mürteci!”

Sadece kitabımız, camilerimiz değil, ilk ve son kıblemiz de tehdit altında.

Bütün bunlar olurken, İslam Konferansı uyuyor, Türk dünyası uyuyor, Arap birliği uyuyor, D8 ülkeleri uyuyor. Biz İsrail, Mısır, Suriye ve Suudi yönetimi ile, BAE ile el sıkışmaya devam ediyoruz.

Bizler alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Görevimiz Allah'ın rızasının tecellisinin vesilesi olmak. İnsanlığın sorunlarını çözmekle emrolunduk ama kendi sorunlarımızı çözemiyoruz. Kendisi himmete muhtaç bir dede nerdeki gayrıya himmet ede. Batının kuyruğuna takıldık gidiyoruz.

Neyse işimize bakalım. İnşallah Ramazan boyunca Kur’an-ı Kerimi hatim etmişsinizdir. Şimdi sıra geldi onun manasını okumaya. Meal okuyacaksınız ama ayrıntılar için tefsire bakmak şart. Daha önce yazmıştım yine yazayım: Kur’an-ı Kerim'i doğru anlamak için Usul-ü Tefsir okumamız şart. Tabi Kur’anı Kerim'i okumak için de nasıl tecvid şartsa diğer usul konuları da öyle. Kur’anı Kerim'i peygamberimizin anlattığı gibi anlayacağız. Onun için Hadis ve öncesinde de Usulü Hadis okuyacağız ki, vahyi doğru anlayalım ve sahte hadisleri ayıklayabilelim. Ve Kur’anı yaşarken de örnek hayat, resulullahın hayatı olduğu için Siyer okuyacağız. Kur’an penceresinden günümüz meselelerini doğru anlamak ve yorumlamak, uygulamak için Usulü fıkıh bilmemiz ve bir fıkıh kitabı okumamız gerekiyor. Bunu bilmeden ne doğru düzgün mezhep, ne tarikat, ne de siyasi bir tercihte bulunabilirsiniz.

Bunlara ek olarak, aklınızı doğru kullanmak için Kelam, Mezheplerin, tarikatları doğuşu, ihtilaflar, sapmalar hakkında bilgi sahibi olmak işin bir İslam tarihi bir de peygamberler tarihi okumamız gerekiyor. Bunlar olmazsa olmaz. Unutmayın kulaktan dolma bilgilerle din olmaz. Ve tabi bütün bunların sağlam bir akaid ve ahlak temeline oturtulması gerek.

Yani bundan sonra da bu okumaları sürdürmemiz gerek. Her biri için bir ay ayırsanız, bu yıl içinde bunu bitirirsiniz. Bunun için günde bir saat yeter. Bu anlamda bir arkadaş çevresi ile bunu eş zamanlı yaparsanız, haftada bir müzakere ve sohbet yaparsanız, hele bu arkadaşların her biri farklı güvenilir kaynaklardan okursa, çok daha iyi olur.

Daha bitmedi, her Müslüman farzı kifaye grubundaki farzlarda, imkan ve bilgisine uygun olanları seçip o konuda üzerine düşeni yapmalı. Dullar, yetimler, yolda kalanlar, yurtlarından çıkartılmışlar, mazlumlar, engelliler, mustazaflar, mahkumlar, hastalar, çevre, fıtrat, tabiat, hayvanat, hukuki beşer, gençler, çocuklar, tebliğ, haksızlıklara karşı direnenler, adalet, barış, özgürlük,  uyuşturucu ile mücadele, mal-can-namus-akıl ve inanç-nesil emniyetinin korunması, iktisadi, sosyal, siyasi hertürlü meseleyi, Allahın rızası istikametinde çözme iradesi ile yapılan hertürlü çalışma bu çerçevede değerlendirilebilir. Uyuşturucu, irtidat, fuhşiyat hepsi bizim meselemiz.

Bunları sadece kendi içimizde değil, bölgemizde o da yetmez, İslam dünyasında, o da yetmez, tüm dünyada örgütlememiz gerek. Hep söylüyorum: Bizler Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağız. Bunun içinde bir ücret talep etmeyeceğiz. Bunu yalnız ve yalnız, karşılığını Allah'tan bekliyor olacağız. Yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimidir. Bunu böyle anlamamız gerek.

Bizim medeniyetimizin 3 sacayağı var: Biri Mekke dönemindeki Hılful Fudul, 2.si Medine’deki “Medine sözleşmesi” / İlk toplumsal sözleşme, 3. Kudüs’teki evrensel, “zimmet alına alınan haklar sözleşmesi.”
Sacayağının iki sınıflaması şöyle, Müslümanlarla İttihat, erdemli insanlarla İttifak, başkalarının temel haklarına yönelik tehdit oluşturmayan ve değer üreten herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı işbirliği olarak İtilaf... Bunu yeryüzünde herkes için adalet, herkes için barış, herkes için özgürlük olsun diye yapıyoruz. Biz “Ah-i Evran” ve Dar-usSelam” yani “Evrensel barış ve kardeşlik” topluluğuyuz. Aklımızı vijdanımızı barıştırmak istiyoruz. Bu yaratılış gayemize uygun düşünmek ve davranmakla mümkün. 2. Barışımız İnsanı insanla barıştırmak, 3. Barış, İnsanı yaratılış gayesi ile, fıtratla, tabiatla, hava-su-toprakla, hayvanlar ve bitkilerle  barıştırmak. Bu 3 barış bizi Allah’la barıştıracaktır. Değilse insan Allah’la savaştadır. La galibe illallah!

Bayram sabahı merkezi bir cami avlusunda buluşmak üzere.
Bu bayram ben Ankara’da olacağım inşallah.
Tevbe edelim de bayramımız aklımızı başımıza getirmeye vesile olsun.
Uyanalım, dirilelim. Bugünlerin bereketi ve ruhaniyeti ile korkaklıktan, tembellikten, masiyetten sıyrılalım.
Dua edelim ve saflarımızı sıklaştıralım.

Selam ve dua ile.