Derin Gerçekler

Ne Ramazan'ın ruhaniyeti var kente yansıyan, ne depremin hüznü... Siyaset de artık topluma bir heyecan vermiyor... Yorgun, umutsuz ve hasta kalabalıklar. İki yer çok kalabalık, iki yerde de insanlar yorgun karasız ve telaşlı. Mahkemeler bir Hastahane’ler iki. Herkes hasta, bir çok kişi bir şekilde birileri ile davalı. Hele ki, aile mahkemeleri.

Herkes bu seçimin nasıl sonuçlanacağını merak ediyor. Ve genel kanı, 2024’ün başında Türkiye yine seçime gider. Toplumda bir de kaset ve dosya beklentisi var. Bu konu Peker’den ibaret bir konu değil. Kimi şu bayramlar bir geçsin diyor. Ramazan, 23 Nisan ve sonra Mayıs'la birlikte, seçimlere 15 gün kala ne olacaksa olacak.
Reklamcılar ve politikacılar halkın ''balık hafızalı'' olduğunu düşünüyorlar. Onlara gör ortalama zeka yaşı 14 ve 20 dakikadan fazla bir konuya odaklanamıyorlar, 300-500 kelime ile konuşuyorlar.

Kamuoyunun 40 günde dönüştürülebileceğini varsayıyorlardı ama şimdi bu işi 15 güne sıkıştıracaklar. Daha Milletvekili adayları belli olmadı. İttifak üyeleri sandalye sayısının bile netleşmesi zaman aldı. Kim kazanırsa kazansın ortalık durulmayacak gibi. Daha Cumhurbaşkanlığı için 2. Tur sözkonusu... Mayıs'ın 2. yarısı hem rekabet, hem de Milletvekili seçimi için itirazlar olacaktır. Hele TBMM de çoğunluk bir tarafta, Cumhurbaşkanlığı öbür tarafta olursa görürsünüz gününüzü.

Her iki seçimi de hangi taraf kazanırsa kazansın, Eylül-Ekim’de ne olacağını hep birlikte görürüz. Mayıs sonundaki 2. tur sonuçlarının belli olması ister istemez Haziran'da tartışılmaya devam edecek. Ardından yaz tatili. Tabi bir yerlerde bir afet olmazsa. Temmuz-Ağustos zaten Meclis açılacak, yemin töreni, bakanların tayini, grubların teşkili, Meclis komisyonlarının seçimi, bütçe taslağının hazırlanmaya başlanması, sonrasında bölgede, dünyada ne oluyor, ekonomi nereye gidiyor görürüz. Korkulan öngörüler eğer gerçekleşirse, kazanacak taraf kaybeden taraf olacaktır. Siyaset çökerse altında kalacak olan iktidar tarafı olacaktır. Toplumun öfkesi de onlara dönük olacaktır. Bugünkü sessizliğe bakıp, hep böyle gitmesini beklemeyin. Yine, görünen köye bakacak olursak, görünen o ki, Nisan Mart’a göre daha hareketli geçecek. Haziran ayı kozmik hesaplara göre zor geçecek gibi. Yani, 2014 Nisanı’na kadar siyaset ülkenin yakasını bırakmayacak. Şeytan boş durmayacak. Bilirim böyle zamanlarda “fazla mesai” yapar. Şeytan Şeytanlığını yapacaktır bir şekilde, kim ki, aynı ülkenin çocuklarını birbirine düşürüyorsa, onlar da Şeytanın askerliğini yapıyordur. Şeytan insanı kimi zaman para ile, kimi zaman ataları ile, kimi zaman da Allah’la aldatır! Kendilerine düşmanlık edenlerle dost olmaya çalışırken, birlikte yaşadıkları insanlarla erdemli bir ittifak kurmakla emredilmişken ve “ahi evran / evrensel kardeşlik” dergahının çocukları nasıl birbirilerinin yokluğunda kendilerine varlık, yenilgilerinde zafer, acılarında mutluluk ararlar. Biz alemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberin ümmeti değil mi idik? Ahir zaman fitnesi olarak bize haber verilmedi mi, bugün yaşadıklarımız.

Seçime giderken, kitapta anlatılanları anlarsanız, akıl sahiplerinin ne yapacağını orada apaçık yazılı, tabi, iktidar aşkı, kaybetme korkusu ve sizin gibi düşünmeyenlere olan öfkeniz aklınızı zail etmemişse. Sakın, kendi heva ve hevesleriniz için Kur’an’dan delil bulmaya çalışıp, ayetleri kendi arzunuza göre te’vil etmeyin. Sonra Allah sizden alır o şeyin intikamını. Unutmayın, size hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. İhtiraslarınızın şekillendirdiği arzularınız sizin için dua ile istenen bir belaya dönüşebilir. Sakın kitabın anlamını çarpıtmayın, Kitabın yorumunu kendinize göre değiştirirseniz, umduklarınızdan mahrum bırakılırsınız. Kitaba bakıp kendinizi değiştirmeniz gerekiyor. Değişmesi gereken biziz biz.

Hep söylüyorum: Din ve devlet büyüklerinizi, kanaat önderlerinizi, hiç kimseyi mutlaklaştırmayın. Onlar size bir şey söylediklerinde, üzerinde düşünmeden o şeyi, söylendiği gibi, kabul ve red ederseniz, onları İlah ve Rab konumuna yükseltmiş olursunuz. Rızkınızı, başarınızı onlara nisbet ederseniz ve onların bu konuda mutlak tayin edici makam olduklarını söylerseniz de öyle.

Peygamberlerde bile olmayan güç ve yetkiyi bir başkasında vehmederseniz, bu helak sebebiniz olur. Allah, resul ve kitap penceresinden sadece ötekileri, ya da liderlerimizi ve önderlerimizi değil, kendi nefsimizi de sorgulamalıyız. Yoksa gerçekten iman edenlerden olmuş olmayız.
Aklımızı kiraya vermeyelim. Adaletten ayrılmayalım. Bilmediğimiz işin peşine düşmeyelim. İstişare, Şura ile karar verelim, Ehliyet ve Liyakat bizim için vazgeçilmez olmalı. Bu anlamda Kavmiyetçilik de yapmayalım, Partizanlık da, Mezhepçilik de yapmayalım, hadiseleri takip ederken adil şahidlerden olalım. Sonuçtan önce sürece odaklanalım.
Ne yani istediğini gibi bir sonuç çıkmazsa, namaz vakti geldiğinde “Elhamdülillah” demeyecek misiniz?
“Bu bir imtihandır, belki bunda Allah hayır murat etmiştir. Demek ki liyakatımız buymuş, kendimizi değiştirelim, daha çok çalışalım, belki de Allah bizim ellerimizle bunları cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek istiyor, biz yanlışa karşı direnmiyorduk,  iktidar ve servetin verdiği sarhoşluk ve gafletle bu sonucu hakettik” diyebilecekminiz. Yani “İnni küntü minezzalimiyn” diyebilecek miyiz.

Diyelim ki hiçbir sorun yok! Pür-ü pakız! Allah (cc) herşey yolunda olsa da, bizleri “mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ediyor” olmaz mı? Yoksa Allah bize servet ve iktidar vermedi diye Allaha küsecek misiniz?
Ben siyasi söylemlerden endişe ediyorum. Bu akılsızlıkla varacağımız yer korkarım Musa aleyhisselamın, Mısır’dan çıkıştaki lütuftan sonra, Sina’dan başlayıp 40 yıl sürecek Tih çölü yolculuğu gibi Gazap günlerine sebeb olabilir. Haşa “Allah’ı kendi iktidarınıza mecbur bırakacak bir zorlama” gibi bir anlam kazanacak söz ve işlerden uzak durun. Allah’ın yardımının size ulaşmasını engelleyen kişi, söz ve işlerden uzak durun ve onları yanınızdan uzaklaştırın. Hz. Ömer’in, Halid b. Velid’i görevden almasını hatırlayın. Bir kısım Müslüman “zaferi neredeyse Allahtan değil, Halid b. Velid’den bekliyor olacaklardı.” Halid’in böyle bir iddiası yoktu. Ama birileri öyle demeye başlamıştı. “Başımızda Halid gibi bir komutan varken, bizi kim yenebilir ki” diyorlardı. Hz. Ömer şu şirk kokan sözlerin önünü almak için Halid b. Velid’i görevinden azletti.

Seçim, sadece dünyevi bir iş değil, her iş gibi bu da bir imtihandır ve herkes gün gelecek yaptıklarının, söylediklerinin, gizlediklerinin, kapalı kapılar arkasında, şifreli mesajlarla konuştuklarının hesabını vereceklerdir.
Şimdi tevbe etme zamanıdır.
Ve dua ve sabır ve kendimizi değiştirmek ve gayret zamanıdır.

Selam ve dua ile.