Derin Gerçekler

Memlekette bir bakıyorsunuz Türk kalmamış, herkes ehlibeytten! Bazen de herkes hem Türk, hem de ehl-i beytten oluyor, her nasılsa? Zaten Araplar da Türk biliyorsunuz. Dağda yaşayana Kürt, sahilde yaşayana Laz, çölde yaşayana Arap diyorlar(!?). Kendilerinin Türk olduğunu söyleyenler, ötekilerin ya anasının ya da babasının ermeni ya da Yahudi olduğunu söylüyorlar. Hepimiz Hz. Adem'in çocuklarıyız ve o da topraktandır. Ve Müslümanlar olarak “İbrahim milleti”ndeniz. Allah (cc) bizi kabileler halinde yarattı, ki bir birimiz ile tanışalım ve tearüf edelim diye. Her birimiz, bir diğerimizden farklı özelliklerimiz dolayısı ile üstünüz. Asıl üstünlük ise akıl, iman ve takvadadır. Biliyorsunuz İstiklal Marşı'mızın şairi de Arnavuttur!

İşin tadı kaçtı. Bu; ırka dayalı kavmiyetçilik fikri, Yahudilikle başladı. Kendilerini “Tanrının ailesi”, “Üstün ırk” olarak gördüler. Ben-i İsrail peygamberleri, diğer peygamberler gibi hep erkek ama onlar kendilerini kadına nisbet ettiler. Diğer kavimlerin ırk olarak, ulus olarak tanımlanmaları 1600’lerin sonunda gerçekleşti. İnsanlar o zamana kadar kara derili, kızılderili, sarı ırk, beyaz ırk olarak bilinirken, Westefelya sürecinde ırkların yeniden tanımlanması gerekti ama ırk neye göre tanımlanacaktı?
Yahudiler, Ana kanını esas aldılar, Almanlar baba kanını, İngilizler, doğdukları toprağı esas aldılar. İnsan toprağın çocuğudur. Nerede doğarsa onun anası da babası da o topraktır. Bugün hala, İngiltere, Kanada, ABD, Avusturalya’da insanlar nerede doğarsa o ülkenin vatandaşı oluyorlar. Bayrağında haç olanlar, insanın ulus kimliğinin üsül esası dinidir dediler. Özellikle Ortodoks kilisesine bağlı Hristiyanların ayrıca etnik kimliklerine bağlı kendi özel kiliseleri vardır. Ermeni, Rum, Süryani, Türk Ortodokslarının kendi ayrı kiliseleri vardır. Dil birliğini esas alan yorumlar geliştirildi ama 2. Dünya savaşından sonra, seyahatler, iletişim, eğitim, media, sanayi, ticaret, turizm sonucu herşey birbirine karıştı. Bugün artık “Biyolojik insan”ı tartışma noktasına geldik. Bırakın kavimi, ırkı; kadın-erkek ayırımını kaldırmaktan söz ediyorlar. Klonoidlerden, Kimerik genomlardan Gender’lerden söz ediyoruz. Şaka değil, artık nüfus cüzdanımızda Gender yazıyor.

Lozan’da, mesela, Müslüman olanların hepsi, “Anasır-i İslam” Türk kabul edildi. Azınlık kabul edilmedi. Osmanlı'da Namık Kemal “Vatan yahud Silistre” kitabını yazdığı için hapse atıldı. Vatan, yani ulusun toprağı demek, o zaman bölücülüktü. Birileri “3 tarzı siyaset” diye “Türkleşmek, Muasırlaşmak, İslamlaşmak” tercihlerini tartışıyordu. Akif, İslamlaşmaktan söz ediyordu mesela, Mustafa Kemal Yeni bir Türklük tanımı ile batılılaşmayı savunuyordu. Kuvayı Milliye ve Müdafayı Hukuku savunan 1. Meclis, İslamlaşmaktan yana idi.
2. Meclis, batılılaşma yanlıları
ndan oluştu. O zamanki TDK’nın, TTK’nun, Türk Ocaklarınıda Lazaro Franco’lar, Moiz Kohen’ler (Tekinalp), Hagop Martayan (Agop Dialaçarlar). Moğollar da Türk oldu sonunda Etrüsklerin de, Finlerin de Türk olması tartışılmaya başladı. “Fikri kavmiyet” hala politik tartışmalarda ülkemizde ucuz bir malzeme olarak kullanılmaya devam ediyor. Biliyorsunuz Mustafa Kemal'den sonra Kemal Kılıçdaroğlunun da ehl-i beytten olduğu anlatılıyor “Acar CHP’liler” tarafından. “Bir başkadır benim memleketim”

Westefelya sürecinde Katolik kilisesinden ayrılanlar, kendi “yerli ve milli kilise”lerini oluşturdular. İngilizler Angilikan oldu, Amerikalılar Evengelik oldu, Hollandalılar Kalvinist, Almanlar Lutheryen oldu. İngiltere’nin İskoçların yaşadığı bölgenin kilisesi ayrıdır mesela. Onlar Presbiteryen.

İslam, aynı dine mensup olanları kardeş ilan ettiği için bu kurgu onlar için pek geçerli olmadı. Hala anlaşılmayan bir çok şey var bu konuda, mesela Araplık ve Rumluk, etnik bir kimliği değil coğrafi bir aidiyeti ifade eder. Selçuklular döneminde biz kendimizi Rum diye tanımlardık. Mesela “Ahiyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum'' gibi. Rumluk etnik bir aidiyeti ifade etmez. Mesela Arap’ça, İbrani’ce, Süryani’ce Aramice’nin alt dilleridir. Kök dil Aramice’dir.

Türk boylarından Yahudi olanları da var, Hristiyan olanları da. Ateist olanları da var, Şaman olanları da. Her kavimde her çeşit insan olabilir. Hatta her ailede de mümkün olan bir durum bu. Türki topluluklar bu şablona uymayınca, bizim için, geç bir zamanda “Kültür milliyetçiliği” kavramını ürettiler. Kültür kavramı bu anlamda aslında ilk kez Edward Tylor tarafından 1871’de üretilmiş. Benim dedemin babası yaşarken. Daha önce tarım ve hayvancılık için kullanılıyordu. İnsan da hani evrilmiş bir hayvandı ya, nasıl bitki ve hayvanı yetiştirirken, onun verimlilik, direnç ve kalitesini artırmak için bir takım girişimlerde bulunuyorsunuz, bunu insana uygulama konusunda bir bakış açısını ifade eder bu kavram. “Diplomalı aydın” “yetiştirmek” için, okul bir hara, sera anlamı görebilir mi idi. İnsan bir “tohum”du ve onu “ekin” haline getirmek gerekiyordu. “Ekin”in “Kültür” anlamında kullanılması buradan gelir. Hitler de “üstün ırk” kavramını aslında bu görüşten alır. Darvin, Freud, Malthus aslında bu düşüncenin mahsulü, birbirini tamamlayan fikir akımlarıdır. Ve bunun tabii sonucu Faşizmdir. Bunu ezoterik, bir takım ruhani bir boyutta ele alırsanız “Siyonizm” ortaya çıkar. Bunun tabii sonucu da “Derin Devlet”dir. Bu süreci yöneten kişi ya da topluluklar da “Tanrısal bir rol” üslenmiş olacaklardır.

Sahi siz, “eğitimli ve kültürlü bir toplum”un kurtuluş için gerekli olduğuna inandırılanlardan mısınız. Siz Pandemi, CoVİD ve mRNA komplosunda bunu görmediniz mi? Bunların çoğu sistematik geri zekalı ve biyonik robot karekterli BİREY’lerdir. Bunlar “akvaryum balıkları”dır. “Kafeslenmiş konuşan kuş”tur. ''Eğitilmiş'' toplumlarda hayır yoktur. Toplumun çektiklerinin büyük bir kısmının sebebi, bu media, bu okullardır. Bunların dinleri, tarihleri, ideolojileri artırılmış sanal gerçeklik safsataları ile doludur. Onlar hikmet ve irfan yoksunudurlar. Zaten artık BİREY’lerin kafasına Chip takınca, onlar, bilgisayar ve hayvanla eşitlenecek ve birer NESNE’ye dönüşecekler. Nesnelerarası iletişim dünyasında “Çakma Cennet” MetaVerse aleminde Şeytanın sofrasına misafir olacaklar.

Siyasilere bakıyor musunuz, hemen hepsi size dünya metaı ile vaadlerde bulunuyorlar. Hiç birinin dilinde din ve Allah yok. Allah'ı anmayanları Allah'ta hayırla anmayacak. Hele O'nun adını anıp da, aksi şeyler yapanları ise lanetleyecektir. Kendilerinde olmayan bir şeyi vadediyorlar. Yaptıklarını söyledikleri de hep dünya metaı ile ilgili konular ve yakından bakınca her birinin içinde 40 çopur bulursunuz belki de. Neden kimse adaletten söz etmiyor. Neden Aileden söz eden yok, Mafya’dan, Uyuşturucudan, Gençlerin halinden neden söz etmez kimse. Neden CoVID belasını başımıza sardıkları için özür dilemezler. Depremden daha büyük bir afet oysa bu mRNA belası. Neden Rüşvet’ten, Habat’tan söz etmez insanlar. Adalet mülkün temelidir. Adalet yoksa sahip olduğunuz hiçbir şeyin değeri yoktur.

Nisa 135’ne buyuruyordu Allah: “Ey îman edenler, adaleti titizlikle ayakda tutan (hakim) ler ve Allah için şâhidiik eden (insan)lar olun. (O hükmünüz veya şâhidliğiniz) velev ki kendinizin veya ana ve babalar(ınız) ın ve yakın hısımlar(ınız) ın aleyhinde olsun, (isterse onlar) zengin veya fakir bulunsun. Çünkü Allah ikisine de (sizden daha) yakındır (ve hallerini sizden iyi bilicidir). Artık siz (Hak’dan) dönerek (keyf-ü) hevanıza uymayın. Eğer dilinizi eğib büker (hakkı olduğu gibi söylemekden çekinir) veya (büsbütün ondan) yüz çevirseniz şübhe yok ki Allah ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır.”
Allah'a ve ahiret gününe iman eden, doğru sözlü ve adaylığı ile O'nun rızasını gözeten birileri varsa şu günlerde seçime kadar şu ayeti okumadan dışarı çıkmasın. Partinize, evinize asın bu ayeti.
Rüşvet alıp veren, torpil yapanları lanetleyen hadisi de asabilir misiniz duvarlarınıza.
Eğer bunu yapamayacaksanız, o işlerden uzak durun.
Hiçbir politikacı çevresinde olup-bitenleri görmezden duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir.

Selam ve dua ile.