Resulullah’ın ahlakı, Kur’an ahlakı idi. O, “yaşayan Kur’an”dı. Onlar Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi idi. Aslında kategorik olarak, nebevi bir “tıb” ya da “siyaset” yok. Ama, elbette Peygamberlerin kavimlerinin beslenme ve sağlık sorunları ile ilgili ifade ve davranış biçimleri vardı. Bu uygulamalar bu anlamda “tıbbı nebevi” olarak tesmiye ediliyor. Tek bir tıb var. Ama Müslümanlar her işte olduğu gibi o işte de Allah’ın rızasına uygunluk ararlar. Resulullah’ın uygulama ve tavsiyelerini öncelikle dikkate alırlar. Mesela iki öğün yememiz gerek, tek tip yememiz gerek. Yani iki hayvansal gıdayı aynı öğünde yemeyeceğiz. Tatlı ve meyveyi yemekten önce yiyeceğiz. Sağ elle yiyeceğiz, besmele çekeceğiz. Tuzla başlayıp bitireceğiz. Sofranızdan rafine şekeri kaldırın, tuzu değil. Evet rafine tuzu da kaldırın. İsraf etmeyeceğiz. Acıkmadan yemeyeceğiz, doymadan kalkacağız. Kararı kadar su içeceğiz. Aşırı sıcak ve aşırı soğuktan sakınacağız.

Tıbbı nebevi gibi, “siyaseti nebevi” de vardır. Bazı Peygamberler, Peygamberlikleri yanında yöneticidirler. Onların uygulama ve sözleri bizim için ayrı ve özel bir değer taşır. Söz ve eylemlerimizin bu temele dayanması gerekir. Herhangi bir söz ya da iş vahye ve risalete uymuyorsa onda hayat yoktur.

Bu anlamda “iktisadi nebevi”den de söz edebiliriz. Riba konusundaki hassasiyet bu konuda en yaygın olarak bilinen düzenlemedir. Ölçü ve tartının düzgün olması, söz verildiğinde sözünde durulması, piyasaya müdahale ederek piyasada fiyatları yükseltmek için mal çekmek, ticari sözleşmelerin yazılı hale getirilmesi, emeğin karşılığının hak sahibine hemen ödenmesi, ihtilaf halinde hakeme gidilmesi, karz-ı hasen bu konulardaki bazı düzenlemelerdir.

Burada önemli bir konu; Riba en son uygulamadan kaldırılan haramlardandır ve Riba’yı “enflasyon” belasından bağımsız düşünemeyiz. Ribanın adını “Faiz”e çevirerek kendi değer olan parayı bırakıp, “kaime” yani para yerine ikame edilen kağıt paranın üzerindeki rakamları esas alan bir uygulama bizi “rıza”ya ulaştırmaz!

Allah (cc) hayatın bütün alanlarına müdahildir. Ekonomik, sosyal, siyaset, geleneksel, fikri her alanda O’nun rızası aranacaktır. Bu anlamda yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her şeyden hesaba çekileceğiz.

Kişi ya da topluluklara bakın bakalım, onların sözleri, işleri, kıyafetleri, ilişkileri kime benziyor. Örnek aldıkları kim. Kullandıkları kavramlar, kurumlar neler. Bu şekilde nereye varmaya çalışıyorlar. Dünya menfaatine mi, İlahi rızaya mı ulaşma gayretindeler. “Alameti farika”larını koruyorlar mı, yoksa ayırt edici özelliklerinden vaz mı geçiyorlar, başkalarına benzemeye mi çalışıyorlar.

Kuşkusuz bu her konuda değil, onların inançları ve onların aidiyetlerini ifade eden alameti farikaları itibarı ile bundan sakınmak gerek. Yoksa onlar ağaç dikiyor, biz dikmeyelim değil, onlar da portakal yiyor biz yemeyelim değil. Eğer onlar Lat, Menat, Uzza, Rab İsa diye başlıyorsa; biz “Euzubillahimineşşeytanirraciym, Bismillahirrahmanirrahiym” diye başlayacağız. Onlar gibi domuz yiyip, şarap içmeyeceğiz.

Ama artık kendini fahşaya kaptırmış, alkol alan, yediğine-içtiğine dikkat etmeyen, kumar oynayan insanlarımız da var. Hatta onlara benzemeye çalışan, kendini onlara benzetmek için şartları zorlayanlar da. Dahası haram olana benzettiği ve kendince helal saydığı yiyecekler, içecekler tüketiyorlar. Onları üstün gördükleri, kıskandıkları için onlar gibi davrananlar da var artık. Diğer dindar insanlara benzememek için kendilerini ötekilere benzetmeye çalışanların sayısı da az değil.

Bakın bakalım, kimin işleri ve sözleri, hangi ölçüde Peygamberlerin ve onların ashablarının işlerine ve sözlerine benziyor. Kullandıkları kelimeler, kavramlar, kurumlar hangi yönü işaret ediyor? Dışarıdan baksanız, onları kimlerden sanırdınız!

“İman ettik” demekle yakamız bırakılıverilmeyecek. “Bizden öncekiler”in haline bakın. Onların başına gelenler, bizim de başımıza gelecek.

Unutmayalım ki, namaz kılıp, oruç tutup, Hacca gidip, zekat verip ama işleri İlahi rızaya aykırı olanlar ve bunu dert edinmeyenlerin ibadetleri onları kurtarmayacaktır. “Vay onların haline…”

Rezidanslarda kapalı kapılar arkasında dönen dolapları, para, makam hesaplarını, oyun masalarında edepsizce konuşulanlar ve yapılan edepsizlikler hüküm sahibinin melekleri tarafından kayıt altına alınılmaktadır.

Zaten onlar Allah’ın ipini bırakınca, Allah da onların ipini bırakır. Şartlar onları, benzemeye çalıştıklarına benzetir. Eski dostlarını görünce “biz sizdeniz” derler. Şeytanları ile baş başa kalınca, aksini söylerler. Münafıklaşırlar. Zaman içinde kıyafetleri, yiyip içtikleri değil, yaşayışları da onlara benzemeye başlar. Namazı terk ederler. Fuhşa, kumara meylederler. Oyun, eğlence masalarında “yeni dostları” ile birlikte işrete dalarlar. Ki artık onların gözleri var görmez, kulakları var duymaz, kalpleri var hissetmez. Kalpleri mühürlenir zamanla. Artık onlara söylesen de söylemesen de birdir.

Servet, siyaset ve şöhret bu anlamda tehlikelidir. Kibir bunların yakalarını bırakmaz. Zamanla merhametlerini kaybederler. Artık zalimlerden olmuşlardır. Kendilerini ıslah ediciler gibi gösterseler de zalimlerin tâ kendileridir. Onlar cahillerden olmuşlardır. Bu konuda başkalarının kimliklerini sorgulamadan önce kendi nefsimizdeki kötülüklerden arınmak için çaba gösterelim.. Yoksa sözümüzün etkisi olmaz.

Tıbbın ifsadı yanlış yapanı zarara uğratır. İktisadın ifsadı, o mahalleyi, beldeyi zarara uğratır. Siyasetin ifsadı ise bir ülkeyi perişan eder. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bir ülke halkı helak olabilir. Bu helaktan kurtulmak için elimizle, dilimizle muhalefet edip, en azından kalbimizden öfke duymamız gerek o yanlışa ve o yanlışı yapanları yanlıştan döndürmeye çalışmamız gerek. O zaman umulur ki Allah bizim kurtuluşumuz için bize bir kapı açar. 

Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytan hükmündedir. Zalimlere kim yardım ederse, Allah onları onun başına musallat eder ve ateş onlara da dokunur. Kim ki, diliyle muhalefet eder ve Allah’ın ipine tutunursa, Allah onu / onları o zalimlerin elinden kurtarır. Ve kim ki, onlara karşı direnir ve onlarla mücadele ederse, o zaman Allah onlar eli ile zalimleri cezalandırır ve mazlumlara yardım eder. Onları onlar üzerinde galip kılar, onlara gayb hazinesinden ve gayb orduları eliyle yardım eder ve her iki cihanda da mükafatlandırır.

Önce kendi nefsimize bakalım, sonra elimizin altındakilere ve sonra yönetenlere ve topluma yön verenlere.. Kim kimdir, kim kime benziyor, kimin işi ve sözü, kimlerin işine ve sözüne benziyor. Kimler kimin sözcülüğünü yapıyor ya da insanları nereye çağırıyorlar, ona bakalım. Ve ona göre karar verelim, Hak’tan yana safımızı belirleyelim ki kurtuluşa erenlerden olalım. Yoksa “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” helak bizi de bulabilir. 

Selâm ve dua ile.